DÜŞÜnme Ve YaraticiliĞi ÖĞrenme

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Doğuş Pertez

Doğuş Pertez

Admin
    Konu Sahibi
DÜŞÜnme Ve YaraticiliĞi ÖĞrenme
DÜŞÜNME VE YARATICILIĞI ÖĞRENME
1. DÜŞÜNME

1.1. DÜŞÜNMEYİ ANLAMAK VE DÜŞÜNMEK
1.1.1. DÜŞÜNMENİN KONSEPTİ VE ANLAMI
Düşünme; içinde bulunulan durumu anlayabilmek amacıyla yapılan aktif, amaca yönelik organize zihinsel sürece verilen addır. Her şey düşüncede yatar, düşüncelerle yönetilir ve üretilir. Zihin, beden ve ruh arasındaki dengeyi oluşturarak düşünceleri bütünleştiririz. Bilinçaltımız düşünceleri oluşturur. Ancak bu düşüncelerden etkili olanının seçilmesi için elemeler yapılmalıdır. Bu da eleştirel düşünerek gerçekleştirilir. Sorunların çözümünde etkili bir yoldur. Genel geçer, daha önce düşünülmemiş fikirleri ortaya koyarken yaratıcılık ön plana çıkar. Yaratıcılığın yapıcı olarak kullanılması ve kendini yönetme yoluyla düşünce gücünün nasıl kullanılacağı yolunda adımlar atılır. Hayatı oluşturan şeyler düşüncenin sürekli değişen kreasyonlarıdır.
Düşünce; düşünmenin ürünüdür ve yaşamımızın her yönünde kullanırız. İnsanların düşünme sürecini bilinçli olarak en sık kullandıkları dört alan vardır:
1.Sorunu Çözme
2.Belirli Amaçları Gerçekleştirme
3.Bilgi ve Olayları anlamlandırma
4.Karşılaştığımız Kişileri Daha İyi Tanıma
1.1.2. DÜŞÜNCENİN KRİTİK İLKELERİ
Belli bir sorunu çözerken düşüncelerimizi kullandığımızda şu adımlar izlenirse en etkili çözüme ulaşılır.
·Sorunun tanımı
·Değişik çözüm yollarının dökümü
·Her çözüm yolunun avantaj ve dezavantajlarının karşılaştırılması
·Seçilen çözümün işleyip işlemediğini gözleme
Karşılaştığımız sorunları çözmede yardımcı olan düşünce, amaçlarımızı gerçekleştirmede de bize yardımcı olabilir. [1]
1.1.3. DÜŞÜNSEL MODEL
Düşünsel model , “yaygın olarak kullandığımız “ zihniyet kelimesiyle ilgili, ancak biraz daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Bu kavramın ne olduğunu ve önemini açıklayabilmek için, bir eşyanın modelini veya maketini örnek olarak kullanabiliriz.
Bir eşyanın modeli, gerçeğin tam anlamıyla kopyası olamaz. Boyutları, renkleri, kullanılan malzemeler veya diğer özellikleri gerçek olandan farklıdır. Bu fark, modelin amacından kaynaklanıyor olabilir. Örneğin model sergide kullanılacaksa, hediye olacaksa ya da eğitimde kullanılacaksa farklı boyut ve yapılarda tasarlanır. Modelin benzerliği aynı zamanda, yapan kişinin eşyanın aslı hakkındaki bilgilerine, işine önem verip vermediğine, becerisine ve modeli yapmak için kullandığı araç ve gereçlerin uygunluğuna bağlıdır. Ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, model tam olarak gerçeğe benzemez. Şimdi iki ayrı model yaptığımızı düşünelim. Ölçü malzeme araçlar veya modeli yapan kişi gibi faktörlerin bir tanesini değiştirirsek karşımıza iki ayrı model çıkar. Hatta hiçbir şeyi değiştirmesek bile, iki model birbirinin aynısı olmaz. Özetle, bir eşyanın modeli kendisine, iki ayrı modeli ise birbirine tamamen benzemez.
Dünyaya bakışımız, gerçek ile modeli arasındaki ilişkiye benzer. Hepimiz zihnimizde kendimize özgü bir dünya modeli kurar, kendimizi ve çevremizi bu modele göre değerlendirir, düşünür ve ona göre davranırız.[2]
1.2. DÜŞÜNMENİN STRATEJİK ÖNEMİ
1.2.1. DÜŞÜNCE SONSUZDUR
Düşünme ve düşünce üretmenin bir sınırı yoktur. Her an her yerde zihnimizden yüzlerce düşünce geçmektedir. Aynı anda birçok şeyi düşünebilir, birçok fikir üretebiliriz.
1.2.2. DÜŞÜNCE PAYLAŞILDIKÇA ARTAR
Herhangi bir konu veya bir sorunun çözümü üzerinde çalışılırken değişik fikirlere ihtiyaç duyulur. Bu çeşitliliği ancak düşünceleri paylaşarak ve üretilen her fikri değişik yönleriyle tartışarak sağlayabiliriz. Özellikle beyin fırtınaları yöntemi değişik fikirlerin üretiminde sıkça kullanılır.
1.2.3. DÜŞÜNCE DENETLENEMEZ
Düşünme işi çok değişik konular üzerinde olabilir. Hatta beynimiz biz farkında olmadan o kadar çeşitli düşünce üretir ki buna engel olmamız imkansızdır. Bunların doğruluğunun, yanlışlığının veya uygunluğunun denetlenmesi göreceli kavramlar olduğundan çok zordur.
1.2.4. DÜŞÜNCE FARKLI OLAYLARA FARKLI BAKIŞ AÇILARI VERİR
Düşünme süreci içinde olayların ilk bakışta görülemeyen yönlerinin farkına varırız. Sorunları değişik yönleriyle irdelemek doğru çözümlere ulaşmada büyük kolaylıklar sağladığı gibi çözümlerin etkinliğini de arttırır.
1.2.5. DÜŞÜNCE KESİN DEĞİLDİR
Düşünceler soyut ve değişken olduklarından kesinliğinden söz edemeyiz.
1.3. DÜŞÜNME YÖNETMENİN YOLU
1.3.1. BİLİNÇALTI BİLEŞKELERİ
Bilinçaltı, bedenin yapıcısı olarak bilinir. Bedenin fonksiyonlarının otomatik olarak yürümesini sağlar. İster uyuyor olalım, ister uyanık, büyük istem dışı hayat sürer. Kalbimize atmasını, midemize yemekleri sindirmesini, kanımıza damarlarda dolaşmasını söylemek durumunda olsaydık ne kadar zor olurdu.
Bedenin gelişimi; tüm fonksiyonları bilinçaltı tarafından yönetiliyor. Aslında bedenin her hücresinde ve atomunda bir zeka var ve bu zeka bilinçaltına bağlıdır.
1.3.2. DÜŞÜNME YOLUYLA KİŞİSEL SINIRLARI AŞMA
Kişiler kendilerine has yasalar, kurallar geliştirirler. Bu kendi kendini hipnoz etmenin bir biçimidir. Gereksiz sınırlamalar getirirler. Bilinçaltlarında birtakım olayların imkansız olduğuna kendilerini inandırırlar. Bu sendromdan kurtulmak için kişi kendini yönetme yoluyla, sınırları kaldırarak yeni bir önerme oluşturabilir ve bilinçaltının bunu gerçeğe dönüştürmek için harekete geçebileceğine kesinlikle inanır.
1.3.3. BİLİNÇALTININ YAŞAMIMIZA ETKİLERİ
Bilinçaltımıza yalnızca biz emir verebiliriz. Başka birinin bizimle ilgili düşüncelerinin kararlarımızı etkilediğini düşünebiliriz, ancak bu etki yalnızca biz kabul ettiğimiz için oluşmaktadır. Bu hayatta öğreneceğimiz en önemli şey şudur: Düşüncelerimizi yalnızca biz seçiyoruz ve bu düşünceler hayatımızı biçimlendiriyor.
Hepimiz bilinçaltımızı nasıl temizleyeceğimizi, bir gün gerçekleşmesini istemediğimiz düşünceleri oradan nasıl söküp atacağımızı öğrenmek zorundayız. Düşüncemize ve dolayısıyla hayatımıza hakim olabileceğimizi, bilinçaltına emirler verebileceğimizi ve evrenin gücü ve bilgeliği sayesinde bu emirlerin yerine getirileceğini kanıtlamak zorundayız.
1.3.4. BİLİNÇALTI ZAMANI NASIL KULLANIR?
Bilinçaltı, bilinç gibi zamanın farkında değildir. Bilinçaltı bilincin direktiflerini soru sormadan ve tam olarak uygular. O, sabah tam istediğimiz saatte bizi uyandıran gönüllü hizmetçidir. Saate bakmadığı için çalar saatten çok daha kesindir. Kendimize uykumuzun çok hafif olduğunu ve garip bir nedenden ötürü her gece saat üçte uyandığımızı söylersek o harika, itaatkar bilinçaltımız bunu bir emir olarak kabul edip bizi her gece üçte uyandıracaktır. Bilinçli olarak kabul ettiğimiz her şey gönüllü hizmetçi olan bilinçaltı tarafından yerine getirilir. Zaman konusunda, kendini yönetme hayatımızda önemli bir rol oynar. Sonuçta tamamıyla bilincimizin direktifleri doğrultusunda hareket ettiğini görebiliriz.[3]
1.4. DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENME ENGELLERİ
1.4.1. EĞİTSEL
Orta öğretimin sonuna kadar verilen eğitim öğrencileri tamamen ezberciliğe yöneltmekte ve yaratıcılıklarını kullanmalarını engellemektedir. Bu yüzden eğitim sisteminin kendisi düşünmeyi öğrenme önünde başlı başına bir engeldir.
1.4.2. FİZİKSEL
Çalıştığımız mekanların, duygu, düşünce ve eylemlerimiz üzerinde hissedilir bir etkisi vardır. Düşünmek için tercih ettiğimiz ortamların yapısı bizi belli bir görevin yapılması için teşvik eden kaynağa göre değişebilir. Zihinsel çalışma gerektiren işler için gereken ideal ortamları deneyerek belirleyebilir ve ihtiyaç duyduğumuzda bunları tekrar oluşturabiliriz.
1.4.3. YÖNTEMSEL
Bir işyerinin yapılanma tarzı, yönetim politikaları, işletme prosedürleri ve işyeri içinde kullanılan iletişim kanalları gibi unsurların hepsinin, işgörenlerin performansı üzerinde büyük etkisi vardır. Parlak ve faydalı düşünce sahipleri de ödüllendirilirse, düşünsel zenginlik ve motivasyon da artacaktır. Orijinalliğe ve yeniliğe giden yoldaki engelleri kaldırmak ve çalışanlarını düşünce üretimi ve bunları uygulama konusunda teşvik eden işletmeler, hem ortaya çıkan sorunları daha hızlı çözebilir hem de eleman gelişiminin önünü açarlar.
1.4.4. DURUMSAL
Kişisel açıdan; çevremizdeki ortamın üzerimizdeki olumsuz etkilerini bilmek, sorunları çözmemizi kolaylaştıracaktır. Böylelikle, her ne kadar üzerinde fazla kontrolümüz olmadığını düşünsek de, çevremizi sorunların çözümüne yönelik olarak teşvik edebilir ya da yönlendirebiliriz.
1.4.5. SOSYOKÜLTÜREL
Bireyler, kendi gayretleriyle büyük başarılar elde etme güdüsüne sahip olmalı ve değişimi bir imkan olarak değerlendirmelidirler. Bazılarımız belli bir süre tahdidi altında çalışmayı teşvik edici bulabilirken, bazılarımız bunun doğru olmadığını ve bir engel teşkil edeceğini düşünebilir.
1.4.6. PSİKOLOJİK
Bir nesneye bakar, birkaç ana hattını inceledikten sonra ona hemen bir etiket iliştiririz. Aslında burada yaptığımız yeterince bilgilenmeden çıkarımlar yapmak ve bizi yanlış tedavilere sürükleyecek yanlış teşhisler koymaktır. Görmeyi umduğumuz şeyleri görmek, sorunları etkili bir şekilde tanımlayamamak, basmakalıp düşünmek ve sorunları yanlış isimlendirmek, sorunu belli bir açıdan görememek gibi... Aynı durum birçok durumda söz konusu olabilir. Düşünmeye yönelik psikolojik unsurlardan en kolay değiştirebileceğimiz, algılama ile ilgili olanlardır. Bunun için tek yönlü değerlendirmeler güvenmemeli kavramlar tanımlanıp analiz edilmelidir.[4]
1.5. DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİREN MODEL VE TEKNİKLER
1.5.1. DÜŞÜNCE HARİTALARI
Çoğu amaç için düşüncelerimizi hazırlama ve düzenleme yolu cümlelerle değil, listeler şeklinde olmaktadır. En uygun yol yaratıcı zihin haritası kullanmaktır, çünkü yaratılan fikirler sadece çok daha fazla sayıda olmayacak, aynı zamanda otomatikman kendi bağlantılı ve mantıklı düzenlerinde yerlerini alacaklardır.[5]
1.5.2. AKICILIK EGZERSİZİ
Akıcılık düşünce üretimin rahatlığıdır. Akıcılığı hızlandıracak olan hayal gücüne yönelik birçok eğlendirici egzersizler vardır.
Akıcılık teknikleri çok basittir. Tek yapmamız gereken bir yada iki dakika gibi kısa bir zaman dilimi içinde aklımıza gelen tüm düşünceleri bir liste olarak yazmaktır. Örneğin sıradan bir nesneyi seçerek onunla ilgili olarak mümkün olduğu kadar çok kullanımı yazmak olabilir. Düşünce esnekliği de bu tür egzersizlerle ortaya çıkarılır. Ne kadar esnek olursanız o kadar fazla düşünce üretebilirsiniz.
1.5.3. TARTIŞMALAR
Yeni düşüncelere ulaşmanın en basit yolu, sorunu diğer kişilerle tartışmaktır. Eğer kendileri direkt olarak çözüme katkıda bulunmasalar bile, onların söyledikleri size ilham verebilir. Özetle tartışma, değerli ve çok kullanışlı bir düşünce üretme tekniğidir.
1.5.4. HAYAL KURMA
Hayal kurmak her ne kadar verimsiz ve vakit kaybı olarak değerlendirilip hoş karşılanmasa da , iyi sorun çözücülerin en çok kullandığı zihinsel becerilerin başında gelmektedir. Bir çok avantajı vardır:
·Alışılmış kalıpların dışına çıkmamıza imkan tanır.
·Düşüncelerin üzerinde kolaylıkla oynanabildiği için potansiyel engelleri farketmek kolay olur.
·Hedeflerimize götürecek bilgi ve fırsatlara ulaşmamız için gereken planları yapmamıza imkan tanır.
·Düşünce ve duyguları barındırdığından düşünsel yeteneklerimize bir değer kazandırır.
1.5.5. GÖRSELLEŞTİRME
Düşüncenin görselleştirilmesi mantığına dayanır. Birçok sorunun çözümünde faydalı olabilecek bir tekniktir. Eğer spiral bir merdiveni kaplamak için ne kadar halı gerektiğini hesaplayacak bir formül üzerinde çalışıyorsanız, hemen aklınızda otomatik olarak o merdiveni canlandırırsınız. Oradan hareketle basamakların şekline göre hesaplamalara başlarsınız.
1.5.6. KONTROL LİSTELERİ
Düşünceyi teşvik eden listeler vardır. Belirli bilgilerin araştırılmasını hızlandırabilir ve birtakım yeni düşünceler canlandırabilirler. Düşünce üretimine yönelik kontrol listelerinin çalışma mantığı, bazı bilgileri belirli şekilde kullandığımız zaman ortaya çıkabileceklere yönelik sorular sormaya dayanır. Bunlar birtakım düşünceler ve hedefler üzerinde kullanılabilir ve değişik hedeflere hizmet etmeleri için geliştirilmişlerdir.
1.5.7. BENZETME
Benzetmeler bir sorunun içyüzünün anlaşılmasında büyük rol oynarlar. Örneğin Alman matbaacı Johannes Gutenberg, bir şarap yapımı partisinde, fıçılar içinde ezilen üzümleri gördükten sonra arada kurduğu benzerlikle matbaayı tasarladığını söylemiştir. Gerçek dünyada da benzerliklerin en çok yararlanıldığı başında mühendislik ve tasarım gelmektedir. Bir sorun üzerinde çalışırken onun bir başka şeyle olan benzerliğini bulmaya çalışırsınız, ilginç çözümler ortaya çıkarabilirsiniz.
1.5.8. KEŞİF TURLARI
Keşif turları , synectics olarak adlandırılan grupsal sorun çözümleme tekniğine atıfta bulunmak için kullanılır. Amaç sorunun olduğu ortamdan tamamen uzaklaşarak, farklı ortamlarda çözüm yada çözüme yönelik ipuçları aramanızdır. Bunların pratikte bir değeri olmayabilir ama sorunlarınızı çözmeye doğru bir bağlantı noktasına sahip olmaya zorlayabilirler.
1.5.9.SERBEST İLİŞKİLENDİRME
Bu teknik herhangi bir istikamet göstermeksizin akması ilkesine dayanır. Sizi harekete geçirici bir sembol, kelime, resim ya da düşünceden hareketle aklınıza gelen ilk şeyi söylersiniz ve ondan sonra bu süreci üst üste tekrarlayarak bir çağrışım akıntısı ortaya çıkarabilirsiniz. Burada önemli olan ard arda gelen düşünceler arasındaki bağlantıyı doğrulamaktan kaçınmaktır. Bu hem doğallığı hem de ateşleyici kelimeyle ilgili olan fikirlerin ortay çıkmasını teşvik edecektir.
Serbest ilişkilendirme, hafızanın bilinmeyenlerine doğru araştırmalar yaparak düşünce haritaları örneğinde olduğu gibi birbirinden uzak düşünceler arasındaki ilişkiyi keşfetmemize yardımcı olur.[6]

1.5.10.ELEŞTİREL DÜŞÜNME
1.5.10.1.Tanımı Ve Aşamaları: Eleştirel kelimesi elemek kelimesinden türemiştir. Kum gibi ufak parçacıklardan oluşan nesneleri değişik eleklerden geçirerek istediklerimizi , istemediklerimizden ayırırız. Eleştirel düşünce de bunun gibidir. Düşünceleri inceleyerek uygun olanını tercih ederiz.
Kendi düşünce süreçlerimizin bilincinde olarak, başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutarak,öğrendiklerimizi uygulayarak kendimizi ve çevremizde yer alan olayları anlayabilmeyi amaç edinen aktif ve organize zihinsel sürece “eleştirel düşünme” denir.
Eleştirel düşünme, belirli bir konuda mevcut farklı düşünceleri değişik eleklerden geçirerek etkili olan ve olmayanları birbirinden ayırır. Eleştirel düşünceyi kullanmazsak, aynı konuda yararlı yararsız , etkili etkisiz, ilgili ilgisiz birçok düşünce birbirine girer ve kafamızı karıştırır, verimli bir çözüme yada karara ulaşmamızı önler.
Eleştirel düşüncenin temelinde kendi düşüncemizi gözleyebilme ve bu gözlemleri anlamlandırabilme yeteneği yatar. Ancak kalıplaşmış insan kendi kalıplarından başka hiçbir şeyden haberdar değildir. Kendi düşüncesini gözleyebilme yeteneği gelişmemiştir. Kişi kendi düşünce sürecini gözleyebildiği derecede eleştirel düşünme yeteneğini oluşturabilir.
Uygulama olmadan eleştirel düşünme alışkanlığı elde edilemez. Eleştirel düşünmeyi sürekli uygulayan kişi, farkında olmadan, eleştirel düşünmeyi zamanla alışkanlık haline getirir.
Eleştirel düşünmeyle ilgili önemli kavramların dökümünü şöyle sıralayabiliriz.
·Kendi düşünce süreçlerini göz önünde tutmak.
·Başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutmak.
·Öğrendiklerimizi bilerek uygulamak.
·Aktif olmak amacı bilmek.
·Organize olmak.
Bu özellikleri nedeniyle eleştirel düşünme “gelişmiş” paradigmasına uyar. Kalıplaşmış insan paradigmasına uymaz.
1.5.10.2.Elştirel Düşüncenin Boyutları: Eleştirel düşünme bir bütündür. Bu bütünün aktiflik, açıklık ,bağımsızlık gibi bir çok boyutu vardır.
Eleştirel düşünmeyi kullanırken zekamızı, bilgimizi, belleğimizi, bilişsel becerilerimizi aktif olarak kullanırız. Aktif olarak düşünen kişi kendini etkileyen olayın dışında seyirci olarak kalmaz; kolları sıvar ve elinden geldiğince olaylara yön vermeye çalışır. Harekete geçmek için başkasından bir buyruk yada dürtüleme beklemez, kendisinin vermiş olduğu kararla faal duruma düşer. Sorunla uğraşmaktan hemen vazgeçmez, çözmeye karar verdiği sorunu sonuç alıncaya kadar izler.
Eleştirel düşünme bağımsızdır. Ancak bağımsızlık kolayca elde edilecek bir sonuç değildir. Bağımsız olabilmemiz için “ gelişmiş” insan paradigmasına sahip olmamız gerekir.
Eleştirel düşünme fikirlere açıktır. Kendi düşüncesinden farklı düşünceleri dinlemek istemeyen, başka kişilerin aynı konuyla ilgili algılamalarını öğrenmek istemeyen kişi savunucu bir kişidir. Savunuculuk kalıplaşmış insan paradigmasının doğasında vardır. Diğer yandan “gelişmiş” insan paradigması birbirinden farklı değişik algılama yollarına daha açıktır,değişik seçeneklerin daha çabuk farkına varabilir.
Kendi düşüncelerinin dışına çıkmayan kişi, insan ilişkilerinde başarılı olamaz. Ancak şunu da belirtmekte yarar vardır. Başkalarına ait her görüşü savunucu olmaktan çekindiğimiz için hemen kabul etmek savunucu olmak kadar zararlı bir davranıştır. Kişinin karşılaştığı fikirleri destekleyen neden ve kanıtları iyice incelemesi gerekir.
İşte bu açıklık boyutlarıyla anlatılmak istenen şudur, eleştirel düşünen kişi kendi düşüncelerinden, farklı düşünceleri dikkatle dinlemesini ve incelemesini bilir. Farklı düşüncelerden yararlanarak ilk düşüncesini zenginleştirir ve daha boyutlu hale getirir.
1.5.10.3.Sorunların Çözümünde Eleştirel Düşünme: Sorunlarla karşılaşan insan değişik tepkiler gösterir. Örneğin: Düşünmeden taşkınlıkla hareket ederler, başkalarının verdiği akılla hareket ederler, olayların kendi kendine hallolmasını, sorunun ortadan kalkmasını beklerler vs..
Eleştirel düşünmeyi kullanan birinin, karşılaştığı bir sorunu çözmek için 5 adım içeren bir yöntemle soruna yaklaşır. Bu adımlar:
1.Adım: Sorunun tanımı: Karşılaşılan sorunun özünü anlamaya yönelir. Sorunu tanımlarken iki sorudan yararlanılır:
·Hangi sonuçlara ulaşmak istiyorum?
·Sorunu açıkça nasıl ifade edebilirim?
2.Adım: Hangi seçenekler var? Bu aşamada şu sorular sorulur:
·Sorunun kapsamı ne? Sınırları belli mi? (Sosyoekonomik koşullar)
·Bu sınırlar içinde mümkün seçenekler neler?
3.Adım: Her seçeneğin avantaj ve dezavantajları neler?
·Seçeneklerin sağladığı avantajlar neler?
·Dezavantajları neler?
·Tümleşik değerlendirme yapabilmek için başka bilgilere ihtiyacım var mı?
4.Adım: Çözüm ne?
·Hangi seçenek en uygun çözümü sağlıyor?
·Bu seçeneği uygulayabilmek için hangi adımları atmam gerekiyor?
5.Adım: Uygulanan seçenek sorunu tümüyle halledebiliyor mu?
·Getirilen çözümde yapılması gereken yeni ayarlamalar var mı?
Eleştirel düşünerek sorunu etkili bir şekilde çözmeye çalışan bir insan bu sorulara yanıtlar arar.[7]



2.YARATICILIĞI ÖĞRENME
2.1.TANIMI VE KAPSAMI
Yaratıcılık, genelde yeni bir şeyler ortaya koyabilmek kapasitesi ve yeteneği olarak düşünülür. Bu kısmen doğru olmakla birlikte esas olarak yanlış bir yaklaşımdır. Her yenilik yaratıcı kişiliklerin eseri olmadığı gibi , gerçekten yaratıcı kişiler de her zaman bir şeyler yaratma olanağı bulamamaktadır. Yaratıcılık “Toplumla aynı olguya bakan fakat toplumdan farklı olarak algılayan ve farklı reaksiyon veren kişilerin sahip olduğu özellikler olarak verilebilir.[8] Kuruluşun bir ortaklaşa algılama şekli bulunur ve buna uymayan bireyleri dışlar. İşte yaratıcı birey bu dışlanmaya direnebilen ve kendi olarak varolabilme şansını yakalayabilen bireydir.
Yaratıcılık, bireylere çekici gelen “sihir, deha ,üstün yeteneklilik vs. gibi çoklu kavramları çağrıştıran bir kişilik özelliği olarak bilinmektedir. Yaratıcılık , sorunlara; bozukluklara, bilgi eksikliğine, kayıp öğelere, uyumsuzluğa karşı duyarlı olma; güçlülüğü tanımlama, çözüm arama, tahminlerde bulunma ya da eksikliklere ilişkin denenceler geliştirme .bu denenceleri değiştirme ya da yeniden sınama, daha sonrada sonucu başkalarına iletmektir.
2.2.GEREKÇELERİ
2.2.1.TOPLUMSAL GEREKÇELER
Yaratıcılığı artıran bir toplum, içsel ve dışsal bir deneyimi özendiren bir toplumdur. Bireyi pasif, tekdüze çözümlere alıştıran yönelimler, yaratıcılık için zararlıdır. Yapma- Yasak- Yapamazsınlar la dolu bir toplum, yaratıcılık için gerekli ortamı yok eder. Değişim ve yenilik, risk getiren olayların başında gelir. Çünkü henüz denenmemiş ve test edilmemiştir.
Yaratıcılığı güçlendirmek isteyen toplum, yurttaşlarına dört farklı özgürlük verir. Bunlar araştırma, kendini ifade, çalışma, kendi kendisi olma özgürlüğü dür. Yaratıcılığı ütopyalar katından indirip her bireye yaratma şansını geri verebilmek, yani yaratma eylemini bireysel, örgütsel, toplumsal gerçekliğe ulaştırabilmek için yeni tutumlara gereksinimimiz vardır. Yaratma işlevini sadece kendisi üstlenen bir gurup, başkalarını, kendilerinin yaratıcı olmadıklarına inandırmaktadırlar. Hırsız ve çalınanla yaratan ve yaratılanları tekrar tekrar üreten arasındaki bu suç ortaklığına son vermek için yeni değerlere gereksinmemiz vardır.
2.2.2. BİREYSEL GEREKÇELER
Uygulamaya konulmuş yaratıcı bir düşünce, bir keşif, bir yenilik, bir değişim ve sentez olabilir. Yaratıcı kişi; sorunlara duyarlı, akıcı düşüncelere sahip, özgün düşünceli, düşüncelerinde esnek, girişimci ve hırslıdır.
Bir toplumun kaderi, o toplumdaki insanların yaratıcılığına bağlıdır. Etkili ve yaratıcı kararlar verebilen insanlar, demokratik toplumun yaşamasında kilit faktörleri oluştururlar. Herkes için yaratıcılık kültürü en önemli gereksinmemizdir.
Hayatı, emirlerimizi yapması için zorlamaktan vazgeçip, içimizdeki yaratıcı hayat prensibiyle uzlaşmaya başladığımız, bizimle yaşamasına izin verdiğimiz zaman yaratıcı bir yaşam sürmenin yollarını bulacağız.


2.2.3.ÖRGÜTSEL GEREKÇELER
Bir örgüt genel olarak yaratıcı iklime sahip olmak zorundadır. Yaratıcı iklimin genel amacı, örgütün sorunları üzerinde yaratıcı düşünceler geliştirmeyi özendirmektir. Hiçbir düşüncenin örgütün düşüncesi olmadan engellenip bir yana atılmasına izin vermemektir.
Değişimle karakterize edilen ve yeni fikirlerin başat olduğu örgütler yaratıcı örgütlerdir. Yenilik olmadan yaratıcılık amaçsız; yaratıcılık olmadan ise yenilik sonuçsuzdur. Yaratıcı örgüt, sorunları standart alır ve disiplinlerden ayrı biçimde inceler. Bu sorunlara özgün ve disiplinler arası yaklaşımlarla, klasik sınıflama ve bilgiyi dışlayarak yaklaşır.
Orijinal ve uyarıcı düşünce süreci potansiyel olarak değerli ve örgütün finansman, pazarlama, halkla ilişkiler,araştırma-geliştirme, tedarik, insan ilişkileri gibi çeşitli alanlarına uygulanabilir olduğunu kabul etmek gerekir. Örgütsel yaratıcılık alana hakim olma becerisi ile birlikte örgüt amaçlarına ve göreve yönelik güdülemeyi de sağlayacaktır.[9]
2.3. OLUŞUM SÜRECİ
2.3.1. YARATICI KİŞİNİN ÖZELLİKLERİ
Sıradan olmayan, tabulara, alışılagelmiş hareketlere, düşüncelere uyma zorunluluğu hissetmeyen, etrafındaki eksiklikleri görebilecek kadar dikkatli, bu sorunların kaynağını bulabilecek kadar zeki, sorunlara çözüm getirebilecek kadar bilgi ve tecrübeye sahip kişi yaratıcıdır. Yaratıcı kişi; özgün olmalı, hata yapmaktan korkmamalı, olumlu düşünebilmeli, özgür olmalı ve kendini sevmelidir. Pratik zekaya sahip olmalı, olaylara bakış açısı ve hayalleri sınırlandırılmamış, önyargılardan arınmış olmalıdır. Ayrıca problem çözme yeteneği olmalıdır.
Yaratıcı kişi;
·Ortalamanın üzerinde sıradışı olmalıdır.
·Diğer insanların üzerinde etkili olabilmelidir.
·Karizmanın haricinde onları motive edebilmelidir.
·Ele aldığı olaya toplumun baktığı açılardan farklı belki de çocukça bakabilmelidir.
·Kalıpların dışına çıkmayı, tabuları yıkabilmeyi bilmelidir.
2.3.2. KİŞİLİK ÇİZGİLERİ
Duygular: Yaratıcılık, başından sonuna dek duygu yüklü bir süreçtir. Tüm yaratıcılık türleri de duygu elemanları ve heyecansal faktörler taşırlar. “Öç alma, düşmanlık, kıskançlık”, hareketli birer yaratıcılık kaynağıdır.
Başat Olma: Ben algısı açık ve olumlu, kendine güvenli, ilgilerinden emin, ben merkezci olan yaratıcı bireyler, ikna edici kişilerdir ve belli bir liderlik tipi ortaya koyarlar. Bu tutum, tüm engellerden bağımsız davranma, kendini ifade etme, düşüncelerini geliştirme, sürekli gelişme isteğinden kaynaklanmaktadır.
Yalnızlık: Yaratıcı kişiler daha az sosyal, bir araya gelmeye daha az eğilimli, kişiler arası ilişkilerden kaçan bireylerdir. Bu yalnızlık, kendi kendine yetebilme kapasitesinin sağladığı özellikle var olabilmektir.
Merak: Merak, algılanan bir yeniliği araştırma ve herhangi bir şey hakkında bilgi aramadır. Merak; bireyi, yeni durumlar, yeni objeler aramaya yönelten zihinsel bir zevk yönelimidir.
Bağımsızlık: Yaratıcı bireyin en önemli özelliği bağımsızlıktır. Otoriteyi, hiyerarşiyi, sosyal statüyü ve standartları yok sayar. Ancak; guruba ait olma gereksinmesi yokmuş gibi davranırken, aynı anda başkalarının duygu ve düşüncelerine duyarlık gösterir ve empatiden yararlanır.
Çaba: Yaratıcı birey, aşırı çalışan bireydir ve başarısını her şeyin üstünde tutar.
Oyun: Yaratıcı eylemin hem bir parçası hem de nedeni olan ve herhangi bir karmaşadan yeni bir düzen kurmayı amaçlayan oyun, yaratıcılığın temelidir.
Çelişkiler: Yaratıcı birey, hem aşırı duyarlı hem de tutarlı olabilir. Varolan kuralları yıkıp yok eder; ama etkinlik içinde yaratıcıdır.
2.3.3. YARATICI TİPLER NASIL DÜŞÜNÜR VE HAREKET EDERLER?
Yaratıcılık şimşek gibidir, düzensiz aralıklarla görülür. Bunun nedeni ve sonucu vardır. Dikkatli bir çalışmayla her ikisi de bilinebilir. Genellikle yaratıcı tipler normal olmayan ve tam açıklanamayan çocukluk çağına sahiptirler. Farklılaşma ve aksilik beraberinde yaratıcı gelişmeyi vücuda getirir. Yaratıcı tipler muhalif düşünür, hemen karşılaştırma yapar ve tek vücut haline getirirler.
Yaratıcı kişilerin her türlü problemleri algılama şekilleri tamamen farklıdır. Yaratıcılığın özü, müzikal yeteneğe benzer. İsterseniz teori ve tekniği öğrenebilirsiniz, istediğiniz kadar alıştırma yapabilirsiniz, özelliğinizi üstün bir şekilde geliştirebilirsiniz fakat sahip olduğunuz zihinsel yeteneğin bazı sınırları vardır.
2.3.3.1. Kavramsal Akıcılık: Yüksek yaratıcılar, düşük yaratıcılığa sahip olanlara göre daha yüksek sayıda fikri hızlı ve farklı olarak oluşturabilmektedirler.
2.3.3.2. Kavramsal Esneklik: Yüksek yaratıcılar, çok daha kolay olarak yaklaşımlarını veya örneklerini değiştirebilirler.
2.3.3.3. Orijinallik: Yüksek yaratıcılar, önceden haber verilmeyen sorunlara beklenmeyen cevaplar vermeye eğilimlidirler.
2.3.3.4. Karmaşıklık İçin Tercih: Yüksek yaratıcılar, kolayın ve netin arkasında bir şeyler görmeyi arzularlar.
2.3.3.5. Yargıda Bağımsızlık: Yüksek yaratıcılar, özellikle anlaşmazlık sırasında düşüncelerinde çok daha fazla sabit ve inatçıdırlar.
2.3.3.6. Sapma: Yüksek yaratıcılar, kendilerini az önemsenen yaşam faktörleri gibi hissederler. Kendilerini farklı görürler ve yalnız olduklarını düşünürler.
2.3.3.7. Otoriteye Karşı Davranış: Yüksek yaratıcılar, otoriteyi kalıcı olduğundan çok, geçici olarak görürler. Kesin emirle doğrulanmış anlık performansın rastlantısal olduğunu düşünürler. Onlara göre kişisel bağlılık zorunluluklara göre daha fazla ilişkinin parçasıdır.
2.3.3.8. Uyarı Kabullenme: Yüksek yaratıcılar uçuk olmayı, vahşi ifadeleri ve maymun iştahlı fikirleri beğenirler. Kendi içlerindeki sesi dinlerler, özgündürler ve “biraz tuhaf” olarak adlandırılmak onlar için kompliman olarak kabul edilebilir.[10]

2.3.4. FİKİRLER NEREDEN GELİRLER?
Neden büyük şirketler, ayaklarını masalarının üzerine uzatıp, dinlenmekten başka bir şey yapmıyormuş gibi görünen fikir adamlarına en yüksek maaşları verirler? Çünkü bu insanlar tüm kuruluşun başarısını sağlayan fikirleri üretirler.
Neden bazı insanlar diğerlerine göre daha yaratıcıdırlar? Çünkü her gerçek yaratıcı, direkt temas kurduğu evrensel bilinçaltına, tüm fikirlerin görünmeyen kaynağına güvenmeyi öğrenmiştir. Kullandığı araç, sezgisidir. Sezgi; direkt bilme, yüce yol göstericilik, aydınlanma olarak adlandırılır. Nereden geldiği anlaşılmayan ve içimizin derinliğinden çıkıp gelen fikirler hep sezgidir. Dikkate alırsak hayatımızdaki en değerli şeydir. Gerçek anlamda başarıya ulaşanlar sezgilerinin sesini dinlemeyi öğrenip onu izleyenlerdir.[11]
2.3.5. FİKİR ÜRETME SÜRECİ
Yaratıcı fikirler belli bir sürecin tamamlanmasıyla ortaya çıkar. Bazen bu süreç çok kısa sürdüğü,bazen ise bilinçaltında gerçekleştiği için fark edemeyiz. Ancak hepimiz dört aşamalı bu süreci fark edebileceğimiz deneyimleri mutlaka yaşamışızdır.
2.3.5.1. Hazırlık: Yaratıcı eylem beynimizin konu üzerine odaklanmasıyla başlar. Konuyla ilgili olarak belleğimizdeki kayıtları değerlendirir, bilgi toplar, bunları amacımıza uygun biçimde düzenler ve değerlendirmeye başlarız. Bu esnada birtakım sembol, resim, ve modeller kullanır, kural ve genellemeler yaparız. Yaratıcılık kavram ve olaylar arasında yeni ilişkiler kurmaya dayandığına göre, elimizdeki malzeme, yani konuyla ilgili bilgilerimiz ne kadar çoksa yaratıcı bir fikir üretmemiz o kadar kolaydır.
2.3.5.2. Kuluçka: Hazırlık aşamasını kuluçka evresi izler. Bu evre çok kısa olabileceği gibi uzunca bir zamanı da gerektirebilir. Araya başka düşünceler girse, o konuyu unutsak, hatta uyusak bile beynimiz çalışmasını sürdürür. Çoğu zaman başka işlerle de uğraşmak zorunda olduğumuzdan veya dikkatimizin dağılmasından dolayı çalışmamıza ara vermek zorunda kalabiliriz. Oysa çözümü zor konular üzerinde sürekli çalışmak yerine, zaman zaman ara vererek kuluçka evresini bilinçli biçimde yaratmamız da büyük yararlar sağlayacaktır.
2.3.5.3. Fikrin Doğması: Beyin bilinçli veya bilinçaltında konuyu düşünürken, bir “uyarı” aranan ilişkinin doğmasını sağlar. Artık resmin son parçası tamamlanmış, yeni fikir yaratılmıştır. Bazen yeni fikrin doğuşunu sağlayan uyarının ne olduğunu bile fark edemez, birden aklımıza geldiğini sanırız. En önemli sorunlara çoğu zaman üzerinde çalışırken değil, farklı ortam veya konumlarda çözüm buluruz.
2.3.5.4. Fikrin Gelişmesi: Yaratılan her fikir hemen uygulanacak kadar iyi olmayabilir. Çoğu zaman bunun neden iyi bir çözüm olduğunu bile açıklayamayız. Sadece aradığımızı bulduğumuzu hissederiz. Sonra bu fikri geliştirir ve uygulanabilir hale getiririz. Bu esnada birçok zayıf noktayı keşfeder, fikrimizi yeni biçimlere sokarız. Mantıksal düşüncemiz bu aşamada devreye girer.[12]
2.3.6. YARATICI TUTUM VE DAVRANIŞLAR
Yaratıcılığı geliştirebilmek için en etkili yol yaratıcı insanları incelemek ve onların yöntemlerini kullanmaktır. Bilim , sanat veya iş dünyasındaki yaratıcı kişileri incelediğimizde, bireysel yeteneklerinin yanında birtakım ortak yöntem ve davranış biçimleri sergilediklerini görürüz. Kalıtım, eğitim ve çevre koşullarından büyük ölçüde bağımsız ve kullanımı oldukça kolay olan bu yöntem ve yaklaşımları şöyle sıralayabiliriz:
·Farklı olabilmeyi göze alabilmek
·Yargılamayı geciktirebilmek
·Esnek düşünebilmek
·Çabuk düşünebilmek
·Kavram oluşturabilmek
·Kavramları ilişkilendirebilmek
·Hayal gücü
·Konuya odaklanabilmek
Bu tutum ve davranışlar birbirinden bağımsız değildir. Örneğin, esnek düşünebilmek için yargılamaya erteleyebilmek, kavramları birbiriyle kolay ilişkilendirebilmek için hem esnek olmak hem de kavram oluşturabilmek gerekir.[13]
2.3.7. YARATICILIĞI GELİŞTİRME
2.3.7.1. Zeka:Araştırmacılar yüksek düzeyde zekanın, yüksek düzeyde yaratıcılığı garanti etmediğini, yaratıcılıkla zeka arasında bir bağ olmadığını, daha zeki bir bireyin daha yaratıcı birey anlamına gelmediğini belirtmektedirler. Yaratıcılık için çok fazla ayırıcı özelliğin bulunmadığı, yaratıcı insanların;
·Çok çalışmaya eğilimli
·Uzun saatler boyu çalışabilen
·Bu çalışmalarının kaynağını aldığı bir motivasyona sahip
İnsanlar olduğu yine bu araştırmaların sonucudur.
2.3.7.2. Yaş: Çocuğun ve genci yaratıcı olabilmesi için olaylara, nesnelere, olgulara ilişkin sürekli sorular sormaları, dış dünya ile kendi duygu ve düşüncelerini etkileşime sokmaları gerekmektedir. Yetişkin insan sevgi ve çalışmadan hoşlanma duygularını genç yetişkinlik döneminde geliştirir. Çalışmasının karşılığında bir şeyler ortaya çıkarır. Yaratıcı ve üreticidir. Yaratıcı bir zihin yapısına sahip orta yaşlılık döneminde bu yeteneklerin en olgun ürünlerini verirler. Orta yaşta tepe noktasına ulaşan yaratıcılık ileri yaşlara kadar sürer.
2.3.7.3. Cinsiyet: Araştırmalar, kadınların erkeklerden daha yaratıcı olduklarını ortaya çıkarmıştır. Ancak bu araştırmalar, kullandıkları testlere, örneklem ve araştırma desenlerine göre farklı sonuçlar ortaya koymaktadır. Cinsiyetin yaratıcılık üzerine etkisi önemli ölçüde kültürel değişkenlere bağlıdır. Ancak, araştırmalar yüksek düzeyde yaratıcı bireylerin karşıt cins rollerini daha kolay kabul edebildiklerini ortaya koymaktadır.
2.3.7.4. Denetim Odağı: Denetim odağı kavramı,bireyin inancı ile olayların nedensellik odağına ilişkin genelleştirilmiş beklentidir. Bir uçta elde ettikleri ödülleri kendi özellik ve davranışlarına ilişkin algılayan içten denetimli bireyler, öteki uçta bunları kader, şans, talih gibi dışsal etkenlere bağlayan kişiler, dıştan denetimliler yer almaktadır. Araştırmalar dıştan denetimli insanların daha yaratıcı olduklarını ortaya koymuşlardır.
2.3.7.5. Patoloji: Yaratıcı insan biraz “çılgın” bir insandır ve ona kimse yardım edemez. Eğer gerçekten yaratıcı ise neden rehberliğe gereksinmesi var? sorusu akla gelebilir. Rehber öğretmenlerin de bu konuya katkıları ve yaratıcı çocukları tanımaları için ortada görünen çok az nedenleri vardır. Bu nedenlerin başında ruh sağlığı gelmektedir. Okullar, resmi biçimde çocukların, ergenlerin, üniversite öğrencilerinin ve yetişkinlerin ruh sağlığı ile ilgilenirler. Öğrencilerinin ruhsal çöküntülere uğramamaları ve sağlıklı bir kişilik geliştirmesi için çalışırlar. Yaratıcılığın söndürülmesi yaşamdan doyumun engellenmesine ve yüksek düzeyde gerilimlere, sinirsel bozukluklara neden olmaktadır.
Yaratıcılık ne hep, ne de hiç kapsamında ele alınmalıdır. Bireyler ne her zaman, ne de hiç yaratıcı olarak ele alınamazlar. Sağlıklı her bireyin gizilgücü olan yaratıcılık bir hastalık değil, normalin türevidir. Yaratıcı ve yenilikçi bireyler karakterlerinin dayanıklı ve normal boyutlarına yaslanırlar.
2.3.8. YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK İÇİN DÖRT KURAL
1 .Düşüncelerinizi bir noktada yoğunlaştırın: Bir fikri alıp onunla birlikte yaşarsanız gördüklerinizle büyülenirsiniz. Hangi yöne gideceğinizi iyi belirleyin ve her seferinde tek bir fikri içeri alın.
2 .Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez. En iyi sonuçlar için projenizi bilinç altınıza tam anlamıyla yerleştirmeniz gerektiğini unutmayın.
3 .Fikirler geldiğinde yakalamaya hazır olun. Sezgiler kısa ömürlü, gelip geçici düşüncelerdir. Bu düşünceler kelebek gibi gelir ve çabucak uzaklaşıp giderler. İçinden gelen sesi dinlemeyi öğrenen yaratıcı insan, not defterini ve kalemini yanından ayırmaz. Fikirler genellikle uyanmak üzereyken ya da gece boyunca geldiği için kağıt kaleminiz yatağınızın başucunda olsun.
4 .Şimdi fikirlerinizi kullanmaya hazırsınız. Bundan önceki basamaklarla işiniz bittikten sonra artık eleyici olabilirsiniz. Şimdi bir çok fikir içinden hangilerini kullanmak istediğinize karar verme, kalanları eleme ya da gelecekte kullanmak üzere depolama zamanıdır. Bir saatlik yaratıcı düşünme, çok uzun süre kullanabileceğiniz fikirler üretebilir ve her fikir yenilerini doğurur. Gerçekten de sezgi, Sonsuz’ la bağlantımızdır.[14]
2.4. BİLEŞENLERİ
2.4.1. UZMANLIK
Uzmanlık, bir kişinin bildiği ve işinde yapabileceği şeylerin tümünü sarmalayan bir genişliğe sahiptir. Örneğin, bir ilaç şirketinde çalışan ve hemofili hastaları için kan pıhtısı ilacı geliştirmeye çalışan bir bilim adamını ele alalım. Onun uzmanlığı hem bilimsel olarak düşünme konusundaki temel yetenekleri hem de ilaç,kimya, biyoloji ve biyokimya alanlarında sahip olduğu bilgiyi ve teknik yetenekleri kapsar. Onun uzmanlığı, sorunları keşfedip çözebileceği entelektüel bir alana sahiptir. Bu alan ne kadar genişse sonuç o kadar iyi olur.
2.4.2.YARATICI DÜŞÜNME
Yaratıcı düşünme, insanların problemlere ve çözümlere nasıl yaklaştığıyla mevcut fikirleri yeni kombinasyonlarla bir araya getirme kapasiteleriyle ilgili bir şeydir. Bu yetenek bir miktar kişiselliğe, o kişinin nasıl düşünüp çalıştığına bağlıdır. Çok çeşitli alanlardan bilgileri bir araya getiriyor ve problemleri ters yüz etmeyi başarıyorsa yaratıcılığı daha da ileri gidebilecektir. Uzmanlık ve yaratıcı düşünme kişilerin “hammaddeleri” , doğal kaynakları olarak düşünülebilir.
2.4.3. MOTİVASYON
Motivasyon, insanların gerçekte ne yapabileceklerini belirler. Dışsal ve içsel olmak üzere iki tür motivasyon vardır. Dışsal motivasyon, motivasyon unsuru ister sopa ister havuç olsun kişiye dışarıdan gelir. Bir maçı kazanmaları için kulüp yöneticilerinin sporcularına para veya ekstra pirimler vaadetmesi gibi .. İnsanların işlerine tutkuyla, coşkuyla yaklaşmalarına neden olan ilgi – bir insanın bir işi yapmak için içinden duyduğu istek – içsel motivasyondur. İşin kendisi motive edicidir. İnsanların ilgi, tatmin ve meydan okuma gibi içsel motivasyon unsurlarına sahip olması, dışsal motive edici unsurlara yaratıcılıklarını daha da artırmaktadır.
2.4.4. İHTİYACI BELİRLEME
Bir sorunu çözmeye başlamadan önce onun gerçekten ne olduğunu anlamamız gerekir. Çünkü her zaman gerçek sorun ile ifade edilen şey aynı değildir. İhtiyacımızın ne olduğunu tam olarak belirledikten sonra buna uygun fikirler geliştirebiliriz.[15]
2.5. YARATICILIĞIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
2.5.1. BİREYSEL ENGELLER
2.5.1.1. Alışkanlıklar: Çoğumuzun olgun birey olarak daha az yaratıcı davranmamızın nedeni alışkanlıklarımızın kurbanı olmamızdandır. Eğitim ve yaşantılarımızın sonucu düşüncemizi katılaştıran alışkanlıklar geliştirmekteyiz. Bu da sorunlara imgesel (hayalî) yaklaşmamızı engellemektedir.
2.5.1.2. Geçmiş Yaşantı: Yeni sorunların çözümüne ipucu aramak için hayal gücümüzü serbest bırakarak geçmiş yaşantıların sınırı içinde düşüncelerimizi sınırlayan alışkanlıkları söküp atmamız gerekir. Bunun için de kendimizi şartlanmış duygu ve eylemlerden kurtarmamız gerekir.
2.5.1.3. Eğitimin Düşünce Biçimine Etkisi: Her eğitim sistemi, kendi türüne göre yaratıcılığa engel oluşturan birincil faktörlerden birisidir. Okul eğitimi, düşünme biçimlerimiz hatta algılarımızı şekillendirmekte; kişisel girişimi gündeme getirmek yerine geleneksel anlayışı savunmakta, ilginin kuşaktan kuşağa geçişini ve normlara saygıyı özendirmektedir.
2.5.1.4.Kendine Güvensizlik: Kendine güvenmeme, fikirlerinin işe yaramayacağını düşünmek yaratıcılığı önemli ölçüde etkiler.
2.5.1.5. Mükemmeli İsteme ve Uyumculuk: Yaptığı işlerde mükemmeli isteyen ve kurallara aşırı uyum gösteren bireyler yaratıcılıklarına gem vurmaktadırlar.
2.5.1.6. Hata Yapma Ve Eleştirilme Korkusu: Büyük buluşlar birçok hatanın ardından yapılmışlardır. Bu yüzden yaratıcılık sürecinde hata yapmaktan korkmamak, aksine hatalardan ders çıkararak olaylara değişik açılardan yaklaşmak gerekir.
2.5.2. ÖRGÜTSEL ENGELLER
2.5.2.1. Değişmeye Direniş: Değişmeden kalmaya direnen bir yönetim, eski modellerin baskısı ve bunlara eklenen hiyerarşinin üst düzeydekilerinin astlarına güvensizliği ve kurulu düzene bağlılığıdır.
2.5.2.2. Bürokratik Yaklaşımlar:Baskıcı, hiyerarşi ile donatılmış, bürokratik yaklaşımlı bir örgüt, yaratıcı bireylerin örgütten kaçmasına ya da yaratıcılıklarını iş dışında ifade etmelerine neden olacaktır.
2.5.2.3. Önceden Ve Sürekli Özeleştiri: Eğer işgörenler denetenlerin ve birlikte çalıştıkları kişilerin olumsuz tavırlarına maruz kalırlarsa yaratıcı düşünce kaynaklarını ve düşüncelerini salıvermeyeceklerdir.
2.5.3. TOPLUMSAL ENGELLER
2.5.3.1. Toplumsal Değerler ve Dengeler: Yaratıcı birey topluma tam anlamda uymuş bir birey değildir. Bulunduğu kültür ile özdeşleşmek istememekte ve onu onaylamamaktadır. Kimi alanlarda kültür ile iyi geçinir, ne var ki kültürün tümü ile çok derin ve anlamlı biçimde uzlaşmaya direnir. Tüm yenilikler, her zaman şaşırtıcı, güvensizlik yaratan, bazı toplumsal dengeleri sarsan olaylardır.
2.5.3.2. İdeoloji ve İnançlar: Bir uygarlık, kendi gelişim sürecine uygun teknikler, ideolojiler, inançlar ve dünya görüşünden oluşan veriler yelpazesine sahiptir. Bütün bunlar da, tüm buluş ve keşif formlarını belirleyecek, onların değerlendirme ölçütlerini oluşturacak süreçte önemli rol oynarlar. Bir toplumda, uyumculuğa değer verildiği zaman yaratıcılığa engel hazırlanmış demektir.[16]
3.TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDE DÜŞÜNME VE YARATICILIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ
3.1. TÜRKİYE İŞLETMECİLİĞİNDE YARATICILIĞIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Kültür ve yaratıcılık sözcüğü birlikte kullanıldığı zaman önyargıları, kendi toplumuna hayranlığı (ethnocentrisizm) ve kolay tanımlamaları da peşinde getirme tehlikesini ortaya çıkarmaktadır.
Bu nedenle yukarıdaki başlık altında incelenecek olan, yargı ve önerilere alışılmış söylem(mitos)lerin dışında, yazarın labaratuvar çalışmalarında elde edilen test sonuçları, yetişkinlerle yapılan çalışma ve seminer kayıtları, eğitim sisteminin çeşitli alt düzeylerinde yapılmış bilimsel araştırma sonuçları temel alınacaktır.
Diğer kültürlere benzer biçimde, Türk kültürü de kendi içinde yaratıcı düşünceye ilişkin yanlış söylemleri barındırmaktadır. Bu söylemler, giderek kuşaktan kuşağa aktarılmakta yaratıcı çocuğun, gencin bireyin, yöneticinin ve tüm toplumun cesaretini kırmaktadır. Bu tür yanlış söylemler, dayanaklarını kimi zaman yanlış biçimde oluşmuş ama süregelen “bireysel” ve “toplumsal güvensizlik” duygusundan almaktadır. Eleştirel bakışla ele alındığında, bilimsel araştırmalar ve incelemelere konu edildiğinde yanlış, kolay, aceleci yargıların yerini yeni değerler almaktadır.
·Türk kültürü egemen kültürün etkisi altındadır; yaratıcı ürünler ortaya koyması mümkün değildir.
·Yaratıcı olmak zeki olmak demektir. Bu da ancak “eğitilmiş” kişilerden başkası olamaz.
·Türk kültürü dinsel, cinsel, siyasal tabu ve yasaklarla doludur. Yaratma işlevi her alanda engellenmektedir.
Kurumsal ve uygulamalı çalışmaların beni kendi toplumumuzda yaratıcılığa ilişkin şu gözlem ve sonuçlara götürdü :
1.Yaratıcılık bir zeka sorunu olmayıp kişilik,tutumlar, kendine güven ve anlamlı bir amaç ile ilgilidir.
2.Yaratıcılık, açığa çıkartılabilir, geliştirilebilir. Engelleri ortadan kaldırabilir.
3.Yaratıcılığı engelleyen bireysel faktörlerin dışında, Türk toplumunda engelleyici faktörler,
a)Yöneticiler
b)öğretmenler
c)Anne – Baba ‘lar oluşturmaktadır.
Her alandaki yaratıcı süreçlerin gelişmesi için önerebileceğim yeni değerler şunlardır.
1.Bireyler için,yaşamın anlamlı amacına ulaşacağı yolda psikolojik ve hata yapma özgürlüğü,
2.Yöneticiler için, başkalarına duyarlı olma ve toplumsal sorumluluk,
3.Toplum için, başkalarının düşünce doğruyu arayabilme ve bireysel olana saygı
3.2. TÜRKİYE İŞLETMECİLİĞİNDE YARATICILIĞIN DEĞERİ
Çoğu örgütler kendi sıradan işgörenlerinin fikir üretme yeteneklerine yeterince değer vermezler. Aksi durumda da bireylere fikir üretmeleri ve yaratıcı olmaları için olanak verilmez. Bir örgüt genel olarak yaratıcı iklime sahip olmak zorundadır.
Yaratıcı iklimin genel amacı, örgütün sorunları üzerinde yaratıcı düşünceler geliştirmeyi özendirmektir. Hiçbir düşüncenin örgütün düşüncesi olmadan engellenip bir yana atılmasına izin vermemektir. Bunun yanında örgütün gereksediği yada gereksinme duyabileceği konularda eğitim,kurs,vs. özendirmeleri uygulamaya koymaktır. Bu iklimi yaratmak bu tutumu yaşatmak en üst yöneticinin görevidir. Açık bir tavırla, sorunlara ,” köklü “ ve “ yeni “ çözümlere olumlu baktıklarını göstermek zorundadırlar. Yaratıcı örgüt iklimini özgül sorunlara doğru ve amaçlara yönlendirerek daha iyi işler yapılabilir.
Mc Gregor, örgütteki psikolojik ortamın önemini vurgulayarak, yaratıcı örgüt iklimini oluşturacak şu temel varsayımları ortaya koymaktadır.
·İş ortamında fiziki ve zihni çabanın harcanması oyun yada dinlenme kadar doğaldır.
·Dışarıdan yönetim ve ceza ile korkutma, çabayı örgütsel amaçlara yöneltecek tek yol değildir.
·Amaçlara bağlılık onların elde edilmesiyle ilgili ödüllere bağlıdır.
·Uygun koşullar altında, sıradan bir kişi sorumluluğu kabul etmeyi değil aramayı da öğrenir.
·Örgütsel sorunların çözümünde nispeten büyük ölçüde imge, ustalık ve yaratıcılık kullanma yeteneği, insanlar arasında dar değil, geniş ölçüde yaygındır.
·Çağdaş endüstri yaşantısının koşulları altında normal bir insanın yeteneklerinin sadece bir kısmından yararlanılmaktadır.

3.3. BÜTÜNLEŞİK DEĞERLENDİRME, KATKILARI VE YARATTIĞI DEĞERLER
Rogers’a göre, küçük bir çocuğun değerlere karşı tutumunun bir özelliği değerlerinin kaynağını kendi içinde bulmuş olmasıdır. Bir çok yetişkinin tersine küçük çocuklar neyi sevdiklerini ya da neyi sevmediklerini çok iyi bilirler. Bu seçimin kaynağı da tümüyle kendi içlerindedir. Kendi değerlendirme sürecinin merkezinde bulunurlar ve seçimlerini gerçekleştirecek öğeleri yine kendi duyguları oluşturur. Ana – Babasının, kilisenin ve bu konudaki en son uzmanın seçmesini istediği, reklam firmasının önerdiği seçeneklerden habersizdir.
Kendi öznel yaşantıları yoluyla, sözel olmayan biçimde, Bu benim için iyidir. Bu benim için kötüdür. Bunu seviyorum ya da bunu sevmiyorum diyebilir. Bizim değerler konusundaki sorunumuza güler ve hayretlere düşer.
Bireylerde olduğu gibi işletmelerde de değerlerin belirlenme süreci, bir çok açıdan küçük çocuğunkine benzer,aynı anda ondan ayrılan noktaları vardır. Bu süreç, akıcı, esnek, belli bir an üzerine kurulu hatta o anın doyurucu ve kendini gerçekleştirici olması niteliğine bağlı bir süreçtir. Yaratıcı işletmeler kendi değerleri üzerine asılı kalmaz, onları durmadan değiştirirler.
Değerler konusundaki genel ilkeler, ayrıntıdaki ince tepkiler kadar yararlı değildirler. Organizasyonları ile iletişim içinde olan işletmeler, özgürlük ,kendini yönetme, çalışanlarına duyarlılık(katılım), kendini tanıma, toplumsal sorumluluk gibi değerleri seçmeye eğilimli görünmektedirler
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt