Biyokinezi (göz rengi değiştirme)

Sponsorlu Bağlantılar

dgnert

Üye
Ben sizin hayranlıkla baktığınız ve farklı yorumladığınız olayların mantıklı açıklamasını yapıyorum. Açıklamalarımdan tatmin olmadıysanız daha farklı bilimsel kaynaklardan araştırmanızı yapabilirsiniz. Ben de yanlış bildiğim konular varsa öğrenir aydınlanırım.

Biyokinezi diye bir olay olsaydı ilk araştırılacak konulardan olurdu buna emin ol. Yolladığım makaleyi de tam anlamıyla okumadınız sanırım. Eğer anlayarak okusaydınız inandığınız şeyleri daha mantıklı olarak yorumlardınız. Ben size makaleyi önemli noktalarını keserek vereyim.

Evrim hipotezinin yazdığı makaleden alıntı yapacak olursak;

Canlılarda meydana gelen değişmelerin kalıcı olup nesilden nesile aktarılabilmesi için DNA'daki genlerin şifrelerinin yani nükleotid dizilerinin yapı veya dizilişlerinin değişmesi gereklidir. Çevre ve genetik uyumun olduğu bir ortamda, gen dengesi (balansı) olduğundan canlıda kalıtsal değişmeler çok sınırlıdır. Bu nedenle DNA'daki nükleotid yapısı ve diziliminin değişebilmesi için çevresel koşulların değişmesi ve böylece nükleotid değişimini tetiklemesi gerekmektedir. Nükleotid yapı ve dizilişinin değişmesine neden olan aşırı sıcak, soğuk, bazı kimyasal maddeler, nükleer enerji, alfa, beta, gama, ultraviyole ve X ışınları gibi çevresel etmenler, ancak büyük iklim ve doğal çevre değişimleri sonucu meydana gelmektedir. Genellikle büyük iklim ve çevre değişmelerinin olduğu dönüşüm alanlarında yeni türlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Büyük iklim değişmeleri bazı türleri yok ederken, öte yandan yeni türler için yaşama alanı oluşturmaktadır. Gerçi yeni türlerin ortaya çıkması (türleşme) kaçınılmaz olmakla birlikte kural dışı sayılır. Şunu da söyleyebiliriz, kural dışı sayılan yeni türlerin ortaya çıkışı da olağanüstü koşullarda (kural dışı ortamlarda) meydana gelmektedir (Klein ve Edgar, 2003; Demirsoy, 1994; Seth ve Seth, 1994).

İnsan evriminin 8-6 milyon yıllık tarihi boyunca, beynin 4 aşamada büyüdüğünde hemen herkes hem fikirdir. İnsanın insanlaşması dönemi boyunca, insan vücut olarak irileşti ancak bu büyüme, oran olarak beynin büyümesine göre çok daha küçük olmuştur. Bu nedenle günümüz insanına gelene kadar beyin büyümekle kalmadı "beyinlenme" de arttı. Diğer bir deyişle beynin kitlesi, vücuda oranla hayli büyüdü. Özellikle 600 bin yılın hemen öncesinde dili geliştiren bir başka nörolojik sıçramayı da gerçekleştirdi (Klein ve Edgar, 2003; Lewin, 1998; Braid Wood, 1995).

Şimdi de sizin yolladığınız linkten bir alıntı yapalım.

Sonuç olarak pozitif duygular ve sevgi içinde olmayı başarabilen insan kendi DNA’sını değiştirebiliyor. Bunu yapabilmesinin sebebi tüm her şeyi kapsayan bir enerji ağının mevcut olmasıdır. Bizler kendi titreşimlerimizi etkileyebildiğimiz gibi bu yaratılış ağını da etkileyebiliyoruz. Karşılıklı bu titreşimlerin itme ya da çekme derecelerini henüz sayısal olarak isimlendirip ölçemiyorsak da, gelecek zamanlarda bilimin titreşim ve kuantum alanındaki çalışmaları arttıkça sorular cevaplarını bulacak.

Aslında, her birimiz Yaratan'ın bir parçayız… Hepimiz tekiz. Var olan her şey bu tekliğin bir parçası ve O'nun içindedir. Bu kimliğin duyguları, arzuları, niyetleri ve iradesi vardır. En önemlisi, bu kimliğin düşünceyi tezahür ettirme gücü vardır. Çünkü her birimiz, Tanrı, Allah, Yaratan, İlahi Güç gibi isimlerle andığımız bu kimliğin birer parçası, aynadaki birer yüzüyüz. İlahi Güç tezahür ettikçe, onun küçücük parçaları olarak bizlerin de tezahür kabiliyeti vardır.



Şimdi bu bilgilerin karşılaştırılmasını yapalım beraber. Evrim hipotezinde kısaca dış etkenlerden ötürü DNA'nın değiştiğini ve insan evriminin 6 ila 8 milyon yılda 4 aşamada tamamlandığını yazıyor. Senin yolladığın linkte insanlar pozitif duygular ile DNA yapısının değişebileceğini. Yani düşünce ile senin göz rengini değiştirebildiğin gibi.

Şimdi bu bilgileri yorumlamaya geçelim. Allahın izni ile evrimcilerin açıklamak için 6 ile 8 milyon yıla yaydığı 4 aşamadan oluşan süreci kanıtlamayı başardık. Sana kanıtlarıyla beraber bütün bilgileri verdim. Artık insanların da maymundan geldiğine inanabilirsin.

Kanser konusuna gelirsek yine tanımını tam anlamıyla okumadığın apaçık ortada. Kanserli hücreler düzelmiyor. Dikkat edersen orada imnün sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder yazıyor. Vücudunda kanser çıkarsa doktora gideceksin tetkikler yapıldıktan sonra tedavi yöntemin belirlenecek. Yoksa sadece meditasyon ile yenebileceğin bir şey değildir kanser.

Senin için daha açıklayıcı olması için bir tane daha bilimsel kaynak vereyim. Ama yeter ki forumlarda kulaktan duyma fikirlere kendini kaptırma.
 


BelaMonte

BelaMonte

Üye
    Konu Sahibi
Ben sizin hayranlıkla baktığınız ve farklı yorumladığınız olayların mantıklı açıklamasını yapıyorum. Açıklamalarımdan tatmin olmadıysanız daha farklı bilimsel kaynaklardan araştırmanızı yapabilirsiniz. Ben de yanlış bildiğim konular varsa öğrenir aydınlanırım.

Biyokinezi diye bir olay olsaydı ilk araştırılacak konulardan olurdu buna emin ol. Yolladığım makaleyi de tam anlamıyla okumadınız sanırım. Eğer anlayarak okusaydınız inandığınız şeyleri daha mantıklı olarak yorumlardınız. Ben size makaleyi önemli noktalarını keserek vereyim.

Evrim hipotezinin yazdığı makaleden alıntı yapacak olursak;

Canlılarda meydana gelen değişmelerin kalıcı olup nesilden nesile aktarılabilmesi için DNA'daki genlerin şifrelerinin yani nükleotid dizilerinin yapı veya dizilişlerinin değişmesi gereklidir. Çevre ve genetik uyumun olduğu bir ortamda, gen dengesi (balansı) olduğundan canlıda kalıtsal değişmeler çok sınırlıdır. Bu nedenle DNA'daki nükleotid yapısı ve diziliminin değişebilmesi için çevresel koşulların değişmesi ve böylece nükleotid değişimini tetiklemesi gerekmektedir. Nükleotid yapı ve dizilişinin değişmesine neden olan aşırı sıcak, soğuk, bazı kimyasal maddeler, nükleer enerji, alfa, beta, gama, ultraviyole ve X ışınları gibi çevresel etmenler, ancak büyük iklim ve doğal çevre değişimleri sonucu meydana gelmektedir. Genellikle büyük iklim ve çevre değişmelerinin olduğu dönüşüm alanlarında yeni türlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Büyük iklim değişmeleri bazı türleri yok ederken, öte yandan yeni türler için yaşama alanı oluşturmaktadır. Gerçi yeni türlerin ortaya çıkması (türleşme) kaçınılmaz olmakla birlikte kural dışı sayılır. Şunu da söyleyebiliriz, kural dışı sayılan yeni türlerin ortaya çıkışı da olağanüstü koşullarda (kural dışı ortamlarda) meydana gelmektedir (Klein ve Edgar, 2003; Demirsoy, 1994; Seth ve Seth, 1994).

İnsan evriminin 8-6 milyon yıllık tarihi boyunca, beynin 4 aşamada büyüdüğünde hemen herkes hem fikirdir. İnsanın insanlaşması dönemi boyunca, insan vücut olarak irileşti ancak bu büyüme, oran olarak beynin büyümesine göre çok daha küçük olmuştur. Bu nedenle günümüz insanına gelene kadar beyin büyümekle kalmadı "beyinlenme" de arttı. Diğer bir deyişle beynin kitlesi, vücuda oranla hayli büyüdü. Özellikle 600 bin yılın hemen öncesinde dili geliştiren bir başka nörolojik sıçramayı da gerçekleştirdi (Klein ve Edgar, 2003; Lewin, 1998; Braid Wood, 1995).

Şimdi de sizin yolladığınız linkten bir alıntı yapalım.

Sonuç olarak pozitif duygular ve sevgi içinde olmayı başarabilen insan kendi DNA’sını değiştirebiliyor. Bunu yapabilmesinin sebebi tüm her şeyi kapsayan bir enerji ağının mevcut olmasıdır. Bizler kendi titreşimlerimizi etkileyebildiğimiz gibi bu yaratılış ağını da etkileyebiliyoruz. Karşılıklı bu titreşimlerin itme ya da çekme derecelerini henüz sayısal olarak isimlendirip ölçemiyorsak da, gelecek zamanlarda bilimin titreşim ve kuantum alanındaki çalışmaları arttıkça sorular cevaplarını bulacak.

Aslında, her birimiz Yaratan'ın bir parçayız… Hepimiz tekiz. Var olan her şey bu tekliğin bir parçası ve O'nun içindedir. Bu kimliğin duyguları, arzuları, niyetleri ve iradesi vardır. En önemlisi, bu kimliğin düşünceyi tezahür ettirme gücü vardır. Çünkü her birimiz, Tanrı, Allah, Yaratan, İlahi Güç gibi isimlerle andığımız bu kimliğin birer parçası, aynadaki birer yüzüyüz. İlahi Güç tezahür ettikçe, onun küçücük parçaları olarak bizlerin de tezahür kabiliyeti vardır.



Şimdi bu bilgilerin karşılaştırılmasını yapalım beraber. Evrim hipotezinde kısaca dış etkenlerden ötürü DNA'nın değiştiğini ve insan evriminin 6 ila 8 milyon yılda 4 aşamada tamamlandığını yazıyor. Senin yolladığın linkte insanlar pozitif duygular ile DNA yapısının değişebileceğini. Yani düşünce ile senin göz rengini değiştirebildiğin gibi.

Şimdi bu bilgileri yorumlamaya geçelim. Allahın izni ile evrimcilerin açıklamak için 6 ile 8 milyon yıla yaydığı 4 aşamadan oluşan süreci kanıtlamayı başardık. Sana kanıtlarıyla beraber bütün bilgileri verdim. Artık insanların da maymundan geldiğine inanabilirsin.

Kanser konusuna gelirsek yine tanımını tam anlamıyla okumadığın apaçık ortada. Kanserli hücreler düzelmiyor. Dikkat edersen orada imnün sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder yazıyor. Vücudunda kanser çıkarsa doktora gideceksin tetkikler yapıldıktan sonra tedavi yöntemin belirlenecek. Yoksa sadece meditasyon ile yenebileceğin bir şey değildir kanser.

Senin için daha açıklayıcı olması için bir tane daha bilimsel kaynak vereyim. Ama yeter ki forumlarda kulaktan duyma fikirlere kendini kaptırma.
Yazınızı ciddi bi üslup ile okudum, gene benim dediğimi yanlış anladığınız yerler var. Ama okurken "Artık insanların da maymundan geldiğine inanabilirsin" yorumunuza seslice güldüm diyebilirim. Evrimin bile hâlâ cevaplayamadığı 10 larca soru var. Eğer siz Müslüman olduğunuz halde ciddili insanın maymundan geldiğine inanıyorsanız, bunu kendinize yakıştırmamanız lazım. Evrim yanlış demiyorum, evrim tabi ki doğru ama kanıtlandığı kadarı. İnsanın ne kadar maymundan geldiğini ispatlamaya çalışan yazılar varsa, insanın maymundan gelmediğini de ispatlayan yazılar var. Ama siz bu maymun-insan konusunu hiç açmayın yada cevap vermeyin. İnanın en az sizin kadar bu konuyu araştırmış ve bilimsel yazılara bakmışımdır, bunu söyleyeyim yeter. Her neyse, bu konuyu kapatıp asıl konumuza dönelim yoksa biyokinezi den evrim konusu açılırsa biz böyle omur boyu yazı yazmaya devam ederiz

İnsanın 8 milyon yılda 4 aşamadan oluştuğu varsayımı, insanın meditasyonda göz rengini değiştirmesini engelleyeceğini de nerden çıkardınız ki. Bu din konusu değil, tekrar söylüyorum. Evrimin kanıtlanması biyokinezinin olmadığı anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, hiç bir insan düşünce gücüyle vücuduna hiç bir etki edemezdi.

Kanser konusunda kendi yazdığınızı kendiniz unutuyorsunuz. Daha vikipedinin başında.

"Kanser, hücrelerde DNA'nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır."

Yazıyor. Senin dediğin imnün sistemi farklı. O her gün bozulan dna yı tarıyor ve yok ediyor. Benim dediğim tamamen dnası bozulmuş ve imnün sisteminin yok etmekte başarısız olduğu kanser, yani doktorların söylediği (akciğer kanseri gibi) asıl kanser. Günlük kanserden bahsetmiyorum ama sen yanlış anlamakta ısrar ediyorsun. Kanser hastalığına yakalanmışken, zihinsel terapi yapıp bundan kurtulanların da, kanser hücrelerinin yok ettiğini söylüyorum.

Sizin verdiğiniz makalelerinizi okuyorum. Ama ben de yazdıklarımı kafamdar uydurarak yazmıyorum. Sizin gibi araştırarak yazıyorum. Bu konuda bir farkımız yok.
 
  • Beğen
Tepkiler: Alo_Azrail

dgnert

Üye
İnsanın 8 milyon yılda 4 aşamadan oluştuğu varsayımı, insanın meditasyonda göz rengini değiştirmesini engelleyeceğini de nerden çıkardınız ki. Bu din konusu değil, tekrar söylüyorum. Evrimin kanıtlanması biyokinezinin olmadığı anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, hiç bir insan düşünce gücüyle vücuduna hiç bir etki edemezdi.

Ben sadece gen mutasyonunun evrim sürecinin temelini oluşturduğunu belirttim. Siz de sadece düşünce ile genler ile oynadığınızı bir nevi mutasyona uğrattığınızı iddia ediyorsanız evrim sürecinin temelini atmış bulunuyorsunuz. Tartışmamızın en başında da yazdım zaten biyokinezi ile evrim süreci birbirinin temelini oluşturduğunu ama konu daha farklı yönlere çekilebileceği için üstünde durmadım. Ama malesef konu tekrardan buraya geldi. Artık maymundan geldiğine inanabilirsin dememin sebebi de konuya dikkatini çekmek istememdi. Çok güldüysen başarılı olmuşum demektir.

Bir de video atayım daha dikkat çekici olur.

Medyaları görüntülemek için kayıt olmalısınız

Şimdi sana soruyorum göz renginin değiştiği nerede görülmüş ki düşününce değiştirebilesin.

Bilimsel süreçte tümevarım yöntemi vardır. Ben tümevarım yöntemini kullanarak şöyle bir önerme kurabilirim;

DNA ile bütün kalıtsal özelliklerim belirlenir. Düşüncem ile DNA'mı etkileyerek göz rengimi değiştirebiliyorsam o zaman vücudumdaki bütün uzuvlarının rengini değiştirebilirim.

Makalelerimi okuduğunu söylüyorsun ama bana hiç öyle gelmiyor. Ben daha önce meditasyonun kanser tedavisine iyi geldiğini düşünüyordum. Ama son okuduğum bilimsel makalede şu şekilde yazıyor.

Meditasyon: Meditasyon, Amerikan Ulusal Sağlık Teşkilatı (NIH) tarafından araştırılan ve muhtemel faydaları olabileceği kanaatine varılan birkaç relaksasyon tekniğinden biridir. Meditasyonun kronik ağrı ve uyku problemleri üzerinde etkili olabileceği bulunmuştur. Amerika’da bazı kanser tedavi merkezlerinde standart kanser tedavileri ile birlikte uygulanmaktadır. Fakat elimizde bilimsel veriler meditasyonun kanserin gelişimi ve ilerlemesi üzerinde herhangi bir etkisi olduğunu desteklememektedir. Kanserli hastaların yaşam kalitelerini artırmakta kullanılabilir.

Yoga: Yoga, belli pozisyonda durma, nefes egzersizleri ve meditasyonu kapsayan bir tür aerobik olmayan egzersizdir. Yoganın kanser ağrılarını azalttığı ve hastayı rahatlattığına dair yayınlar vardır, fakat kanser üzerinde bir etkisi olduğuna dair kanıt yoktur.

Kanser hastalığına yakalanmışken, zihinsel terapi yapıp bundan kurtulanların da, kanser hücrelerinin yok ettiğini söylüyorum.

Daha önce ben de kanser tedavisinde meditasyonun etkisine inandığımı yazmıştım. Ama araştırmam sonucunda kanser üzerinde etkisinin olmadığını, sadece yaşam kalitesini arttırma etkisinin olabileceğini öğrendim. Gösterdiğim kaynak araştırmalar sonucunda yapılmış bilimsel bir kaynaktır. Kulaktan duyma değil kanser olan denekler üzerinde çalışılmıştır. Ama denekler meditasyona inanmamışlar ondan etkisiz olmuş dersen bunun hakkında bilimsel bir araştırma yapamam. Bu noktadan sonra bilim bile çözemez bunu.

Sizin verdiğiniz makalelerinizi okuyorum. Ama ben de yazdıklarımı kafamdar uydurarak yazmıyorum. Sizin gibi araştırarak yazıyorum. Bu konuda bir farkımız yok.

Araştırdığına ve bir sürü kaynak okuduğuna inanıyorum. Ancak okuduğun şeylere hemen inanma. Herkes bir konu hakkında konuşur, yazar, yorumunu bildirir. Önemli olan çok okumak değildir. Önemli olan okuduğun şeyi yazanın kim olduğudur. Sen meditasyon uzmanının yazdıklarını okursan güvenilir olmaz. Meditasyon uzmanı o işe inanmıştır, o işten para kazanıyordur. Yani abartabildiği kadar abartabilir olayı. Gerçek veya yalan olduğunu bilemezsin.
 
mrzstyl

mrzstyl

Üye
göz rengimi diyelimki pembe yaptım ya değişmezse ya hep pembe kalırsa sormazlarmı adama bu gozler ne ? garı mısın olum sen ? en sağlıklısı bulaşmamak :hmmm (ne yazdım la ben )
 
BelaMonte

BelaMonte

Üye
    Konu Sahibi
Ben sadece gen mutasyonunun evrim sürecinin temelini oluşturduğunu belirttim. Siz de sadece düşünce ile genler ile oynadığınızı bir nevi mutasyona uğrattığınızı iddia ediyorsanız evrim sürecinin temelini atmış bulunuyorsunuz..

Gen mutasyonunun evrim sürecine göre belirlendiği tamam doğrudur. Zihin gücü ile göz rengini değiştirebilmeyi de bi inanmış gibi yap. Şimdi bu zihin gücü ile göz rengini değiştirebilmek nasıl evrim sürecinin temeli oluyor anlamış değilim. Biz zihin gücümüz ile evrimi tamamlamadık. Evrim bizi tamamladı. Bu biyokinezinin olmadığı anlamına gelmez.

Makalelerimi okuduğunu söylüyorsun ama bana hiç öyle gelmiyor. Ben daha önce meditasyonun kanser tedavisine iyi geldiğini düşünüyordum. Ama son okuduğum bilimsel makalede şu şekilde yazıyor.

Meditasyon: Meditasyon, Amerikan Ulusal Sağlık Teşkilatı (NIH) tarafından araştırılan ve muhtemel faydaları olabileceği kanaatine varılan birkaç relaksasyon tekniğinden biridir. Meditasyonun kronik ağrı ve uyku problemleri üzerinde etkili olabileceği bulunmuştur. Amerika’da bazı kanser tedavi merkezlerinde standart kanser tedavileri ile birlikte uygulanmaktadır. Fakat elimizde bilimsel veriler meditasyonun kanserin gelişimi ve ilerlemesi üzerinde herhangi bir etkisi olduğunu desteklememektedir. Kanserli hastaların yaşam kalitelerini artırmakta kullanılabilir.

Yoga: Yoga, belli pozisyonda durma, nefes egzersizleri ve meditasyonu kapsayan bir tür aerobik olmayan egzersizdir. Yoganın kanser ağrılarını azalttığı ve hastayı rahatlattığına dair yayınlar vardır, fakat kanser üzerinde bir etkisi olduğuna dair kanıt yoktur.



Daha önce ben de kanser tedavisinde meditasyonun etkisine inandığımı yazmıştım. Ama araştırmam sonucunda kanser üzerinde etkisinin olmadığını, sadece yaşam kalitesini arttırma etkisinin olabileceğini öğrendim. Gösterdiğim kaynak araştırmalar sonucunda yapılmış bilimsel bir kaynaktır. Kulaktan duyma değil kanser olan denekler üzerinde çalışılmıştır. Ama denekler meditasyona inanmamışlar ondan etkisiz olmuş dersen bunun hakkında bilimsel bir araştırma yapamam. Bu noktadan sonra bilim bile çözemez bunu.


.

Anlaşılan o ki, bütün hayatınızı bilimsel makaleye dayamışsınız. Bir makale ile kanser hastası olduktan sonra iyileşmesinde ciddi rol oynayan meditasyonla kanseri yenmesini sağlayan bütün insanları çökerttiniz şuan. Sadece makalelere bağlı kalmışsınız. Olaya biraz kendi iradenizi ortaya katarak bakın. Verdiğin bu makalede zaten ilk attığın anda bu yazıları okumuştum. Sen şimdi bu makaleyi buldun ve hop diye ona inanmaya başladın. Her neyse, şimdi bu makaleye karşın, bende kansere karşı meditasyonun işe yaradığıyla ilgili bir kaç yazı atayım da, makaleden makaleye yön değiştirmeye devam edin.

''Meditasyon, kandaki stes hormonu “kortizol”ün seviyesini düşürerek vücudun savunma sistemini güçlendirmektedir. Korku, huzursuzluk, yüksek kan basıncı gibi hallerde ve kötü alışkanlıkların kontrolünde de faydalı bulunmuştur. 1980’lerde, Avustralyalı psikiyatrist Ainslie Meares, meditasyonun kanserli kişilerde vücudun savunma sistemini güçlendirdiğini ve tümörlerin küçülmesine yardımcı olduğunu ortaya koymuştur.''


''Avustralyalı psikiyatrist Ainslie Meares, 1980'li yılların başında meditasyonun bağışıklık sistemini güçlendirerek tümörleri küçülttüğünü tespit etmiştir. Meares'in çalışmalarının ardından, meditasyonun kanserli hastalarda uygulanmasına başlanmıştır. Günümüzde köklü üniversitelerde verilen eğitimin bir parçası haline gelen bu teknik; son 15 yıldır klinikler ve hastanelerde davranış tedavilerinin bir parçası olarak uygulanır. ''


''Amerika'daki üniversitede yoga, meditasyon, nefes egzersizleri dersleri alan ve bunu doğal bilimlerin bir parçası olarak özellikle kanser tedavisinde uygulamaya konacak yöntemleri gerçekleştiren Prof. Dr. Saatçıoğlu, yoga, meditasyon ve doğru nefes alma tekniklerinin, bünyeyi güçlendirdiğini, kanserin en büyük düşmanı olan bağışıklık sisteminin çökmesine karşı, mücadele gücü oluşturduğunu söylüyor.
Çalışmalarını, halen Norveç'teki Oslo Üniversitesi'nde sürdüren Prof. Dr. Fahri Saatçıoğlu, ana ilgi alanı olan Psikonöroimmünoloji'nin, düşünce, duygu ve sinir sistemini güçlendirerek bağışıklık sistemine doğrudan etki yaptığını ve bu mekanizmanın psişik yaşamımızı ve sağlığımızı etkilediğini savunuyor.''



Hadi bakalım, Sen bir makale ile bunları reddetti. Bir de bunları oku bakalım senin için değişen bir şey olacak mı.

Bir makale ile kanser tedavisinde önemli rol oynayan meditasyon tekniğini bu kadar kolay çökertemezsiniz. Bir makalenin %100 doğruluğu, bu tip makalenin %100 doğruluğu anlamına gelmez. O kadar araştırıyorsunuz, sitelerden meditasyonun kansere yararlarına bakıyorsunuz. Hepsinde işe yaradığı söyleniyor, ama bir makale ile tonlarca siteyi, yazıyı çökertiyorsunuz.
 

dgnert

Üye
Evrim hakkında biraz bilgi verip açıklayalım o zaman. Evrimciler insan türünün primat türünden evrildiğini iddia ederler. Bunu da maymun benzeri insan olarak tanımlarlar. Biz onları yazımızda insansı olarak tanımlayalım. Evrimcilere göre insansılar fizyolojik olarak maymuna benziyordu. Biz sadece beyin ve eller ve ayakların değişimi üzerinde duralım. Ellerini ve ayaklarını maymun gibi kullanan insansılar günümüzde maymunlar gibi sadece toplayıcılıkla besleniyordu. Yani ellerini çok iyi kullanmaları ve çok komplike düşünmeleri gerekmiyordu. Günümüzdeki maymunlara bakarsanız ellerini insanlar gibi kullanamaz ayakta insanlar gibi rahat hareket edemezler. Zamanla taştan ve benzeri maddelerden av aletleri yapma ihtiyaçları ortaya çıktığında ellerini daha kompleks bir şekilde kullanmaları gerekti ve ona göre elleri evrimleşti. Av aletlerini kullanmak için de mecburen ayakta dikilmek zorunda kaldıklarından ayakları da ona göre şekil almaya başladı. Toplayıcılık zamanında tek başına bile hayatta sürdürebilen insansılar avlanma işine girdiğinde toplu şekilde olmak ve beraber avlanmak durumda kaldılar. Bu sosyal iletişim ihtiyacı doğurdu ve çeşitli aletler yapmaya ve kullanmaya başladıklarında beynini daha etkin şekilde kullanmaya başladılar. Bu da beyinlerini daha kompleks bir yapıya doğru evriltti. Bu süreçler oldu bitti şeklinde olmadı. Milyon yıllarla açıklanacak bir süreçte gerçekleştiğini iddia eder evrimciler.

Ben evrimi milyarlarca ihtimal arasından bu kadar mükemmel şekilde DNA'nın değişime uğrayabileceğini düşünmüyorum. Günümüzde radyasyon nedeniyle DNA değişimlerinin çok büyük hasara yol açması DNA'nın mükemmel şekilde değişemeyeceğinin olasılığını daha çok arttırıyor. Ve milyon yıllar gerektiren bu evrimin bir sürü ara form oluşturacağından ve ara formlar hakkında hiç bir ipucu bulunmamasından evrim bana mantıksız geliyor.

Şimdi biyokinezinin varlığına göre düşünelim evrimi. Düşünerek ellerini ve ayaklarını silah yapabilecekleri ve kullanabilecekleri şekilde DNA değişimini sağlayabilir. Eğer göz rengini düşünerek 10 günde değiştirmeyi başarabilirse elbetteki ellerinin değiştiğini yaşamı boyunca düşünerek yapabilir. Beynini daha fazla kullanma ihtiyacı doğduğundan sürekli düşünerek DNA'ları da etkileyebilir ve beyninin gelişimini sağlayabilir. Biyokinezi ile fuzuli bir ihtiyaç olan göz rengi değil de asıl ihtiyaçları olan uzuvlarının daha rahat şekilde değiştiğini düşünüyorum.

Kısaca açıklamak gerekirse. Evrimcilere göre sayısız olasılıkların içinden ve milyonlarca yılda olan evrimi biyokinezi ile kısa sürede gerçekleşebileceğini ve bunun insanların kontrolünde olacağı için olasılığın da devreden çıktığını açıklamış bulunuyoruz. Evrim çok kısa sürelerde gerçekleşecek ve böylece ara formlara da ihtiyaç duymayacağız. Göz kapayıp DNA'lar ile oynayarak saniyeler içinde göz rengimizi değiştiriyorsak evrim sürecini de 1 milyon yılda atlatsak bile göze batmayacağını düşünüyorum.

Evrim sürecini açıklarken bazı ufak hatalar yapmış olabilirim. Yıllar önceki bilgiler olduğundan hem taze hem de güncel değil.

Ben senden bilimsel kaynak istiyorum senin bana yolladığın şeylere bak. Bir tanesi gazete haberi iki tanesi köşe yazarı. Gazete haberini es geçiyorum direk. Yeni Asır gazetesinden Erkin Usman da kim? Bu adam meditasyon uzmanı mı? Doktor mu? Ben biyografisini de bulamadım internetten. Neyse bunları es geçelim. Geriye sadece bir tane köşe yazısı kalıyor. Doç.Dr. Şafak Nakajima'yı dikkate alabiliriz. Ama bu bile köşe yazısı formatında yazılmış.

Meditasyon, kandaki stes hormonu “kortizol”ün seviyesini düşürerek vücudun savunma sistemini güçlendirmektedir. Korku, huzursuzluk, yüksek kan basıncı gibi hallerde ve kötü alışkanlıkların kontrolünde de faydalı bulunmuştur. 1980’lerde, Avustralyalı psikiyatrist Ainslie Meares, meditasyonun kanserli kişilerde vücudun savunma sistemini güçlendirdiğini ve tümörlerin küçülmesine yardımcı olduğunu ortaya koymuştur. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün yaptırdığı bir araştırmaya göre, kanserde sık görülen ağrı, uykusuzluk gibi şikayetleri iyileştirmede etkili bir yöntemdir. Amerikan Kanser Enstitüsü, kanser tedavi merkezlerinin % 65’inde meditasyonun tamamlayıcı bir metod olarak tıbbi tedaviye eklendiğini belirtmektedir. Konu ile ilgili klinik araştırmalar devam etmekte ve sevindirici neticeler alınmaktadır.

1980 lerde yapılmış bir araştırmaya ne kadar güvenebiliriz? Tarihi 1980 olarak alırsak 35 yıl geçmiş üzerinden. Buna da sadece Doç.Dr. Şafak Nakajima yazdığı için dikkate aldım. Yoksa bu yazıyı da bilimsel kaynak olarak sayamayız.
 
BelaMonte

BelaMonte

Üye
    Konu Sahibi
Şimdi biyokinezinin varlığına göre düşünelim evrimi. Düşünerek ellerini ve ayaklarını silah yapabilecekleri ve kullanabilecekleri şekilde DNA değişimini sağlayabilir. Eğer göz rengini düşünerek 10 günde değiştirmeyi başarabilirse elbetteki ellerinin değiştiğini yaşamı boyunca düşünerek yapabilir. Beynini daha fazla kullanma ihtiyacı doğduğundan sürekli düşünerek DNA'ları da etkileyebilir ve beyninin gelişimini sağlayabilir. Biyokinezi ile fuzuli bir ihtiyaç olan göz rengi değil de asıl ihtiyaçları olan uzuvlarının daha rahat şekilde değiştiğini düşünüyorum.

Kısaca açıklamak gerekirse. Evrimcilere göre sayısız olasılıkların içinden ve milyonlarca yılda olan evrimi biyokinezi ile kısa sürede gerçekleşebileceğini ve bunun insanların kontrolünde olacağı için olasılığın da devreden çıktığını açıklamış bulunuyoruz. Evrim çok kısa sürelerde gerçekleşecek ve böylece ara formlara da ihtiyaç duymayacağız. Göz kapayıp DNA'lar ile oynayarak saniyeler içinde göz rengimizi değiştiriyorsak evrim sürecini de 1 milyon yılda atlatsak bile göze batmayacağını düşünüyorum.
.

Şimdi burada önemli bi ayrıntı var, biyokinezi dediğim şey gözünü kapatıp dna larını değiştirip bir kaç saniye içinde farklı bir renk ile açmak değil ki? biyokinezi, her akşam meditasyon ile kendi zihninle gözünün mavi olduğuna beynine tamamen inandırmaktır. Bunu tamamen kendine inandırırsan, bir kaç saniye içinde göz rengin değişmez. bu işlem haftalar, belki de bir kaç ay sürer. Bu nasıl yaptığına bağlı. Buda senin açından uzun süren insanın kendi evrimi denilebilir.

Gazete ve köşe yazısına gelirsek, şahsen ben, aynı konuda 100 tane yazılmış ve ayrı ayrı insanların ve prof. lerin kabul ettiği ve işe yaradığını söyleyen bir gazete yazısını, bir tane test edildiği söylenip, daha da ayrıntısına girilmeyip (kaç kişide test edildiği, kaç tanesinin olumlu sonuç aldığı, bunlar normal bi makalede yazması gereken şeyler) 100 tane gazete yazısını reddeden bir makaleye tercih ederim. He gazete yazısı 100 tane, makale 1 tane olmayabilir illa ama bunun geneli aynı.
 

dgnert

Üye
Biyokinezi ile bir kaç ay değil bir ömür sürsün isterse. Evrimin 8 milyon yılda olduğu söyleniyor. Ortalama yaşam süresine 75 yıl diyelim bu 106.660 nesile denk geliyor. Düşünce gücüyle her nesilde vücutta ufak değişim oluşsa yeterli. Mesela beyinden yola çıkalım. Gözdeki hücre yapısını değiştirebiliyorsak beyindeki sinirsel ağları da değiştirebiliriz. Her nesil zamanla daha komplike düşünse beynindeki sinirsel yapıyı sayısını fark edilmeyecek kadar arttırsa bile bir maymun beyninden insan beynine değişim yaşanabilir. Her nesilde beynin sinirsel ağları 1 miligram artarsa günümüze kadar 100 gram artışa tekabül ediyor. Bu kadar sinir hücresiyle maymundan Albert Einstein yaratırsın. Sen hücre değişiminin ayları bulduğunu söylüyorsun bana da bir ömür boyunca 1 miligram sinir ağı oluşturmayı çok görmezsin inşallah. Biyokinezi ile bu şekilde de düşünebiliriz değil mi? Yoksa ben biyokineziyi yanlış mı anladım.

Gazete yazılarına neden çok fazla itibar edilmemesi gerektiğini bir haberle anlatayım.



Canan Karatay hocamızı her zaman televizyon kanallarında görüyoruz. Bu haberde Canan Karatay hocamızın tansiyon ilaçlarının gereksizliği anlatılıyor. Sen kolesterol ilacı kullanan birisi olsan. Doktorun sana ilacı içmenin gerekliliğini söylese hangisini dinleyeceksin. Diyelim ki Canan hocaya inandın. Kolesterol seviyen yükselip ölüme kadar varan sonuçlar olsa ne olacak. Onun için bir verinin sınanıp sınanmaması büyük önem arz ediyor. Sanırım neden bilimsel veri istediğimi daha net anlatabildim.
 
BelaMonte

BelaMonte

Üye
    Konu Sahibi
Siz göz rengi olayını evrim ile binlerce yılda değiştiği için, bunu biyokinezi ile isterse aylar sonra değiştirmeyeceğini söylemişsiniz kısaca ama, yeni doğan bebeklerde göz rengi belli değilken, bir kaç ay sonra göz rengi belli olmaya başlıyor? (bunun sebebi kısaca bebeklerde rengi oluşturan hücrelerin olmaması) sonuç olarak, göz renkleri bir kaç ayda oluşuyor, binlerce milyonlarca yıl sonra değil.

Bu konumuzda ki Gazete yazısı ve makale konusuna gelirsek, bunların doğruluğu kesinlikle tartışılabilir Bi konu. O yüzden bu konuda birbirimizi ikna edemeyiz.
 

dgnert

Üye
Gelişim sürecini anne karnında geçen süreyle sınırlayamayız. Doğum sürecinin öncesi ve sonrası vardır. Doğum sürecinden gelişim sürecinin tamamlanmasına kadar göz renginden daha farklı şeyler de gelişir değişir. Saçlar da dökülür bebeğin hayatı boyunca kullanacağı saçlar oluşur. Yeni dişleri çıkar. Diş oluşumu 20 lik dişlerin çıkmasına kadar devam eder. Beyin hücreleri artar. Burada yazmadığım daha bir çok şey var.

Bir sperm ve bir yumurta hücresi birleşip düşünce gücüyle bir insanı oluşturmuyor. Her şey DNA'larda yazılı. Göz renkleri bir kaç ayda oluşuyor ama onları oluşturan DNA insanlık tarihi kadar eski ve kalıtımsal yolla aktarılıyor. Bir aileyi ele alalım. Anne ve babanın alt soyunda bir tane bile renkli gözlü olmadığını ele alırsak çocukları renkli gözlü olursa ilk işimiz araya karışan renkli gözlüyü aramak olur. Alt soy derken de bu dedesi de olabilir, dedesinin dedesi de. Sana gündemden de örnekte verdim. Çocuk siyah doğunca araya karışan zenciyi buldular.

İnsanların vücudumuzda kontrol edemediği süreçler vardır. Bu süreçler insanlar tarafından kontrol edilseydi ne gibi sonuçlar ortaya çıkardı bir düşünsene. Mesela kalp ile hareket kaslarımızı ele alalım. Bu organların ikisi de kastır. Kalbimizi kontrol edemememiz hayatta kalmamızı sağlıyor. İnsanların göz renkleriyle oynayabilmesi görme yeteneklerine varan kayıplara neden olabilir. Renkli gözlüleri de yazın uyarırlar güneş ışınlarına daha çok dikkat etmeleri konusunda uyarırlar. Onun için yaradılışımız buna izin vermiyor. Sana bir de görsel olarak örnek vereyim.



Sen göz rengi değişiminin sorun olmayacağını söylüyorsun. Bak bu çocuğun gözleri kırmızı. Genetik olarak albino hastalığı var. Gözleri renkli gözlerden bile az seviyede pigment içeriyor. Koyu renkli gözü olanlar gibi güneş altında uzun süre dolaşamıyor. Çünkü gözleri güneş ışınlarından kat kat daha fazla etkileniyor ve kör kalma ihtimali var. Bir de bu açıdan düşünüp insanların göz rengini değiştirmesinin ne kadar vahim sonuçlar yaratabileceğini anla.

Eğer göz rengi değişen insanlar olsa bile ya bir hastalıktır ya da genetik özelliklerle aktarılan bir şeydir. Bu olay düşünce gücüyle olsaydı vücudumuza rot atmak gibi bir şey olurdu.
Genetik bozukluklardan saçların beyazlaşmasını yazmayı unuttum. Bu da bir nevi hastalıktır. Benim ailemdeki genlerde de var. Yaşım ilerledikçe saçlarımın beyazlaşma ihtimali diğer insanlardan daha çok. Saçlardaki pigment kaybı gözlerdeki pigment kaybı ile eşdeğerdir. Saçların beyazlaşması sadece dış görünüşü etkiler. Eğer bu olay gözlerimde gerçekleşseydi ciddi bir hastalık sonucunu doğuracaktı. Görme kayıplarına varan rahatsızlığım oluşacaktı.
 
Son düzenleme:
BurHiv

BurHiv

Üye
benimki 1 hafta oldu değişim yok :(
 
Neisseria.Ps

Neisseria.Ps

Üye
Arkadaşlar[emoji1] Bırakın boş vakit geçirmekten canı sıkılan, ilginç şeyler arayıp duran arkadaşlarımız okusun uygulasın gerçekse başarılı olur. Kimse zorla okutup uygulatmıyor, saçma görüyorsanız görmezden gelin, tartışarak boş yere yorulup birbirinize kırılmayın. Benim de bildiğim birkaç şey var bu konularda, kendimi çocuğunun iyiliğini düşünüp yine de birşey diyemeyen baba gibi hissediyorum fakat kafamdakileri yazıp farklı bir tartışma daha başlatmak istemiyorum, inanıp inanmamak kişiye kalmış sayfalarca yazı konu kirliliğinden başka bir şey değil.
 

dgnert

Üye
Arkadaşlar[emoji1] Bırakın boş vakit geçirmekten canı sıkılan, ilginç şeyler arayıp duran arkadaşlarımız okusun uygulasın gerçekse başarılı olur. Kimse zorla okutup uygulatmıyor, saçma görüyorsanız görmezden gelin, tartışarak boş yere yorulup birbirinize kırılmayın. Benim de bildiğim birkaç şey var bu konularda, kendimi çocuğunun iyiliğini düşünüp yine de birşey diyemeyen baba gibi hissediyorum fakat kafamdakileri yazıp farklı bir tartışma daha başlatmak istemiyorum, inanıp inanmamak kişiye kalmış sayfalarca yazı konu kirliliğinden başka bir şey değil.

İlk bakışta karşı çıkmam boş iş gibi görünüyor. Seni beni etkilemez bu tür yazılar. Ama internet artık belli bir olgunluğa erişmiş insanların kullandığı bir şey değil. Bu tür olayları okuyup etkilenecek küçük çocuklar var. Bir çocuk bile benim yorumlarımı okuyup ta bazı şeylere anlam verip bu tarz olaylara inanmasa benim için kardır. Bu konuda kendi yaşadığım bir olay da var. 15 yaşlarında tanıdığım bir çocuk bu tarz olayları araştırmaya başladı. Ondan sonra cinler periler ardı arkası kesilmedi. Okul hayatında başarılı olan çocuk okuduklarından etkilenip neredeyse delirme aşamasına geldi. Dediğiniz gibi okuyup inanmak kişiye kalmış bir şey ama emin olun bunlardan etkilenip zarar gören çocuklar da var. Yoksa zamanımı ayırıp ta doğru olan şeyleri aktarmaya çalışmaz güler geçerdim.
 
  • Beğen
Tepkiler: -Empat-
Neisseria.Ps

Neisseria.Ps

Üye
İlk bakışta karşı çıkmam boş iş gibi görünüyor. Seni beni etkilemez bu tür yazılar. Ama internet artık belli bir olgunluğa erişmiş insanların kullandığı bir şey değil. Bu tür olayları okuyup etkilenecek küçük çocuklar var. Bir çocuk bile benim yorumlarımı okuyup ta bazı şeylere anlam verip bu tarz olaylara inanmasa benim için kardır. Bu konuda kendi yaşadığım bir olay da var. 15 yaşlarında tanıdığım bir çocuk bu tarz olayları araştırmaya başladı. Ondan sonra cinler periler ardı arkası kesilmedi. Okul hayatında başarılı olan çocuk okuduklarından etkilenip neredeyse delirme aşamasına geldi. Dediğiniz gibi okuyup inanmak kişiye kalmış bir şey ama emin olun bunlardan etkilenip zarar gören çocuklar da var. Yoksa zamanımı ayırıp ta doğru olan şeyleri aktarmaya çalışmaz güler geçerdim.
Haklısın, yaş konusunda yapılabilecek bir şey var mı bilmiyorum.
 
BelaMonte

BelaMonte

Üye
    Konu Sahibi
Balla beyler şuanlık @dgnert arkaşımızın beklediği biyokinezi hakkında biri çıkıp bilimsel makale çıkarmadığı için, bu konu da isteyen inansın istemeyen inanmasın, zaten ölüm kalım meselesi de değil :)

Ve yaşı küçüklerin bu konuyu okuyup bunu uygulamasında bir sakınca görmüyorum. Psikoloji bozan şeyler de olduğunu düşünmüyorum. O yüzden bu konunun çocuklarda kötü Bi etki yaratmasını mümkün bulmuyorum. He dersiniz, yalan yanlış şeylere inanıyor diye, bu konun yalan olduğunu da, doğru olduğunu da @dgnert arkadaşımızın beklediği makale çıkmadıkça belli olmaz.

Her neyse, sayfalarca süren tartışma şimdilik son bulsun. Birbirimizi kırmadıkça böyle konularda tartışmak bence sorun değil :)
 
  • Beğen
Tepkiler: -Empat-

dgnert

Üye
Ben bir şey söylemeyeyim daha fazla tartışma konusu açmadan kapatalım. Seviyeli tartışmak için teşekkürler.
 

dgnert

Üye
Ama çocukların gözlerini sakın kırmızı yaptırma zararlarını anlattım.
 
Eduardo58

Eduardo58

Üye
Gözlerim siyaha yakın, kahverengi. Dün gece denedim. Sabah baktığımda sanki rengi açılmıştı. Daha doğrusu retinamın kenarları daha açık renk olmuştu diyeyim. Ama bu psikolojik olabilir mi merak ettim şimdi :D
 
BelaMonte

BelaMonte

Üye
    Konu Sahibi
Gözlerim siyaha yakın, kahverengi. Dün gece denedim. Sabah baktığımda sanki rengi açılmıştı. Daha doğrusu retinamın kenarları daha açık renk olmuştu diyeyim. Ama bu psikolojik olabilir mi merak ettim şimdi :D
Daha birinci günden pek sanmıyorum ama siz gene denemeye devam edin :)
 
Eduardo58

Eduardo58

Üye
Daha birinci günden pek sanmıyorum ama siz gene denemeye devam edin :)
Hocam gerçekten oluyor mu çok merak ettim :) Bana olmaz gibi grldi ama? Bu arada vücut kaslarımozo nasıl geliştirebiliriz bu yöntemle? Gerçi bana lazım değil her gün çalışıyorum da.. Neyse :D :D
 


Üst Alt